2
Yorum
2
Beğeni
0,0
Puan
1024
Okunma

Yemek pişirirken hep aynı türküyü söylerdi rahmetli anneannem:
Kara tren gelmez mola
Düdüğünü çalmaz mola
Gurbet ele yar yolladım
Mektubumu almaz mola
Dedem ile anneannem çok küçük yaşta evlenmişler. İlkin dayım dünyaya gelmiş. Dayım henüz iki yaşında iken Birinci Cihan Harbi başlamış. Seferberlik başladığı için dedem cepheye çağrılmış. Ve o esnada anneannem de anneme hamile imiş. Anneannem, çocuklarını aç bırakmamak için öküzlerle çift sürmeyi öğrenmiş. Büyüklerinin de yardımıyla ayakta kalmayı başarmış. Aradan uzunca bir zaman geçmiş. Bir gün dedem izinli olarak çıkagelmiş. Anneannem dedem için bulup buluşturup en güzel yemekleri yapmış. Kış günü olduğu için ilk akşam hava kararmaya başlamış. Ziyarete gelen eş dost usulca evlerine dağılmış. Dedemin sağa sola koşturan küçük kız çocuğu dikkatini çekmiş. Anneanneme:
__ Hacer, bu kız çocuğu kimin? Annesi babası merak eder. Evlerine göndersene, demiş. Anneannem, gülümseyerek beş yaşlarındaki bu minik kızın kendi çocukları olduğunu söylemiş. Savaş yorgunu dedem, hasretle annemi kucaklamış ve hıçkıra hıçkıra dakikalarca ağlamış…
Zavallı dedemin mutluluğu kısa sürmüş. Bu defa da Kurtuluş Savaşı başlamış ve cepheye tekrar çağrılmış. Bu arada anneannemin sefaleti katlanarak çığa dönüşmüş… Kurtuluş Savaşı sonrası bir deri bir kemik evine dönmüş dedem. Zayıflığının nedeni sonradan anlaşılmış. Zavallı dedem veremmiş! Anneannem yememiş içmemiş dedeme bakmış. Tarlada iş yaptırmamış, dağdan odun taşıtmamış. Fakat dedem yataktan bir türlü kalkamamış. Sonunda ağzından kan gelmeye başlamış.
O yıllarda ilçede doktor olmadığı için dedemin Sinop’a gitmesi gerekiyormuş. Anneannem, dedemin asker arkadaşından yardım istemiş. Arkadaşı, kağnı arabasına çektik sapı yerleştirmiş. Üstüne döşek sermiş. Yiyecekleri çıkınlara istiflemiş. Arabanın arkasından bakraçla su döken anneannem, dedemin sağlığına kavuşması için ağız dolusu dualar etmiş. Aradan günler aylar geçmiş, ne gelen varmış ne giden… Sonunda kara haber adrese ulaşmış. Öldüğünü söylemişler dedemin. Fakat ne ölüsünü, ne de dirisini sahipsizlikten alıp getirememiş anneannem. Henüz otuz iki yaşında kocasız- bacasız tek başına kalmış.
Düşüne biliyor musunuz? On yıl seferberlikte kalan ve henüz otuz üç yaşında bu dünyadan ayrılan dedemin bir mezar taşı bile yok! Herkes dini bayramlarda atasının mezarına gidiyor ve duasını ediyor. Benim Hasan Onbaşı dedemin, dikili kör taşı bile yok! İşte bu topraklar böylesi acılarla yurt edinildi. Gencecik analar, ölen erlerinin ardından ölmeden kefenlerini giydi...
Yazan:MEHPARE GÖKÇE