3
Yorum
6
Beğeni
0,0
Puan
919
Okunma
Uzun yazıları çoğu kişi okumaz. Bunun birtek nedeni yok.
Nedenler birden fazla ve kişiye göre de değişken.
Okuma alışkanlığı olanlar, okuyarak bilgi edinmeyi tutku haline getirmiş kişiler, okudukca kendini geliştirenler, ilgi alanı dışındaki bir yazıyı bile okurlar.
Üstelik bizleri de geliştirirler.
Ne mutlu onlara ki, öyle bilge kişilere hayran olmamak ve takdir etmemek mümkün değil. Şahsen ben önlerinde saygıyla eğiliyorum.
"Ben uzun yazıları okumam" diyen insanların bal gibi okuduğu uzun yazılar var. Bunun nedeni ise; bence ya yazarın, yada yazının önemi.
Bir yazının önemi yazıyı okumadan asla bilinemez, çoğu kişiler erindiğinden uzun yazıları okumaz es geçerler.
Lakin kimin yazısı olduğunu baştan bilirlerse yazı kayda değer olmasa da kişiyi onore için okurlar.
Çünkü kişiler arasında "yazar- okuyucu" yakınlığı mevzubahistir. Buna hayranlık veya sevgi de diyebiliriz.
Bana göre bir yazıyı okutan; yazının kapsadığı konu içeriği, eser içeriğinin yazım üslubu, duru ve akıcılığı, giriş, gelişme ve sonuç bölümlerinin edebiyat dili ve dilbilgisi yazılım kurallarıdır.
Bu yazımın ne kadar kısa veya uzun olacağını, dolayısıyla okunma oranını da şimdiden kestiremiyorum. Çünkü bazı yazılar kendini yazara uzattırabiliyor, bazen de kısadan kestirip attırabiliyor.
Profesyonel yazarlar için okuyucusunun çokluğu elbette çok çok önemli, çünkü yazarlık mesleğidir ve geçim ekonomisi buna endekslidir.
Amatör yazarlar da; profesyonelliğe geçiş için okuyucusunun çok olmasını arzu ederler. Çünkü ilerde kitap basacak para kazanacaktır
Lakin bazı amatör yazar-şairler vardır ki; okuyucusunun çokluğu asla; şan, şöhret, profesyonel olmak ve para kazanmak için değildir.
Asıl ulaşmak istediği amaçları; okuyucusuna "bilgiyi bedava satmaktır." Bu yazar-şairler halkın diyemediğini halk adına onların dili ve ulağı olarak diyebilmektir.
Bir başka deyişle bu yazar ve şairler okuyucusuna kah köprü olmayı, kah da maşa olmayı hedef edinmişlerdir. İşte bu şair yazarların kendini okuyucusuna sırtını köprü ettiği için basıp geçmeniz, yada gönüllü maşa olduğundan onunla közü tutmanız ona onur verir.
(Bir başka üzücü konu da ; sevgiline bir akrostiş şiir yazarsın onore olur ve havalara uçar, senden iyisi yoktur, ama 30 yıllık aile yakının bir can dostuna akrostiş şiir yazmayı gör; anında sevgili yerine koyar ve işin biter. Ne acı bir durum.)
Amatör şair yazarlar "ağzı ile kuş tutsa" profesyoneller kadar ne gündem oluşturur, nede gündemde kalır.
Hatta varlığından en yakınının bile haberdar olmadığı /olamadığı bir "görünmez adam"dırlar. Bu o kadar üzücü ki, yıkım adeta yıkım.
Hiç unutamam, bir tv’de halk türküleri proğramında on dört yaşında güneydoğulu bir erkek çocuğunu dinlemiştim. Küçük çocuk tüm seyircilere parmak ısırttırmıştı, alkış tufanına tutuldu dakikalarca. Proğramda İbrahim Tatlıses, de vardı, Tatlıses ’in nutku tutuldu adeta. Bocaladı. O gündrn sonra da o müthiş yetenekli çocuk ortadan kayboldu gitti. Halk da onu unuttu, ibrahimi ise halen unutmadı.
Bundan otuz yıl önce; tek maaşlı bir memur arkadaşım vardı. Arkadaşım oğlunu çok çok zor şartlarda tırmalaya tırmalaya okutmuştu. Oğlu da babasının emeklerinin karşılığını tıp doktoru olarak vermişti. İhtisas yapıp Kardiyoloğ Doçent Doktor olmuştu. Kimbilir belki şimdi yılların prefösörüdür, ben sadece doçentliğine kadar biliyorum.
Arkadaşım bir kalp kalp rahatsızlığı geçirmişti. Kendisine geçmiş olsun diye evine misafir olarak gittiğimde Doçent Dr. Kardiyoloğ oğlu da az sonra kapıyı çaldı ve içeri girdi.
Aile, arasında sarmaşdolaş
hoşbeşten sonra arkadaşım oğluna;
- "İyiki geldin oğlum, beni bir kalp doktoruna götür" dedi.
Eşi ise; "geberirsin inşallah, o nasıl söz, senin oğlun kardiyoloğ doçent doktor" dedi.
Doçent Doktor oğlunun yüzü kıpkırmızı olmuş, benim de nutkum tutulmuştu. Bu resmen oğlunu sıhhiye yerine koymak gibi birşeydi.
Ben Orta okuldan sonra Tarım Meslek Lisesini bitirip Ziraat Teknisyeni oldum. Sonra iki yıllık seracılık yüksek okulundan Tekniker olarak mezun oldum. Yetinmeyip Ziraat Fakültesini okuyup ZiraatMühendisi oldum.
Yirmibeş yıl devlette görev yapıp kurumuma müdür oldum. Müdür olarak emekli olduktan sonra bir özel sektörün daveti üzerine işe başladım.
Avrupada 5 ayrı ülkede çeşitli meslek kursları aldım. Uzak doğuda ise 6 ülkede 7 yıl mesleğimde hizmet verdim.
Yurt içinde ve yurt dışında 104 tane meyve bahçesi kurdum. Çekirdekten yetişmeyim yani....
Bir gün memleketime babamı ziyarete gittiğimde babam evinin arka bahçesine mangal yaktık, bir de semaver çayı demledik. Mevsim ilkbahar arefesiydi.
Komşumuzun oğlu benim çocukluk arkadaşımdı, köydeki üçbeş dönüm arazi ile kıt kanaat geçinir, mal melal beslerdi. Benim geldiğimi duyunca hoş geldine gelmişti tam mangalın üstüne.
Mangal partisi bitmiş hep beraber semaver çayı keyfi yapıyorduk, o ara babam komşu oğlu arkadaşıma dönüp dedi ki;
-İyiki geldin yeğen, seni her zaman bulamıyorum, kahveden dışarı çıkmıyorsun, gelmişken şu benim bahçedeki ağaçları buda, ilaç da, serp.
Arkadaşım cevap verdi.
-Hacı emmi, ben de Erdem beye ziraat danışacaktım bu arada gelmişken. Senin oğlun ziraat mühendisi o varken ben utanırım, ben kimim ki onun bilgisi yanında, hem senin bahçedeki ağaçlar modern fidan budaması farklı ve bilmiyorum. Dedi.
Nutkum tutulmuştu, babam beni ziraatten anlamaz yerine koymuştu, babamın gözünde ziraat mühendisi değildim, o kadar kırıldım ki, bir o kadar da kızdım ki; babam oğlum olsa rezil ederdim.
Yazımın başında da söylediğim gibi, bir yazıyı uzatan veya kısaltan yazar, değil yazının kendisi...
İster okunsun, ister okunmasın, kimseye zorla yazımı oku, şiimi oku deme hakkı yok hiçbir kimsenin .
(Hani şu kim milyoner çıkıp da, ben para kazanmaya gelmedim, heyecan yaşamaya geldim deyip de milyona gözünü dikip sonra da bilemediği zor, soruda takılıp jokerlerini bitirmiş, 60 binlik soruda 45 bin kaybetmeyi göze alamam, çekiliyorum diyenler var ya. Onlara hiç inanmıyorum.)
Ben iyi bir yazar-şairim demedim hiç, demem de. Eserlerim okunsun ister miyim? Elbette isterim. Bu her insanın isteğidir.Ben de yazım ve şiirim okunsun diye yazıyorum elbette. Lakin kişi ister okur ister okumaz, ister beğeni ve yorum yapar isterse yapmaz. Bu kişinin kendi tasarrufu, kararına da sonsuz saygım var.
Peki kızdığım şey nedir?
Bunca çuval dolusu yazıyı neden yazdım?
Yahu arkadaş, ben uzuuuun bir yazı yazmışım, altına da bir şiir eklemişim, Facebookda yayınlamışım, daha ben tık diye paylaşır paylaşmaz "ŞAK" beğeni...
Arkadaş bu yazının 10 saniyede giriş bölümü bile okunamaz, en az 10 dakikanı alır, sen hangi ara okudun bunu.
Yirminci saniyede aynı kişi bir de yazının içeriği ile alakasız yorum yapmış.
Yorum şu; "Günaydın"
Yahu arkadaş, sen beni salak yerine mi koyuyorsun?
Komedi yazıya da "acıklıydı , yüreğine sağlık diyen bile var.
Hadi bunları geçtik de; adamın birisi bir paylaşım yapmış yazıya ben yorum yapmakda zorlanıyorum, çünkü paylaşımın mesajını bile anlamak mümkün değil, aynı adam o yazıya asker mektubu gibi yorum döşemiş.
Demem şu ki; mum dibine karanlık, evdeki danadan da öküz olmaz, evladın da olsa senin ibretlik yazını okumaz, gider kıytırıktan bir paylaşıma destani yorum yazar.
Bu yorum yazıya değil şahsadır bence.
Bu yetmezmiş gibi bir de gider yazıyı sayfasında paylaşır. Öv babam öv, ver gazı ver gazı, şişir babam şişir.
Diğer bir konu da;
Bu durum sadece normal okuyucuya has değil, şair yazarlardan da aynı şeyi yapanlar var.
Adam şair ve yazar, sayfa arkadaşım, her gün paylaşım yapıyor, buna zamanı varki yapıyor.
Gidiyorum ve paylaşımı içeriği ile ilgili yorumumu ve beğenimi yapıyorum.
Sayfasını sık sık ziyaret ediyorum, lakin vatandaş bir yıl içinde sayfama bir beğeniye bile gelmiyor.
Yani ya zamanı yok, efendinin ya burnu kaf dağında, yada beni şair-yazar yerine koymuyor.
O zaman ne anlamı var benim sayfamda arkadaş olmanın, yürü git, anca yol alırsın diyeceğim ama, belimi kıran yer başka.
Sanki biz aptalız, senin nereye gittiğini görmüyoruz hemi!!!
Bence en iyi yazar-şair olmanın yolu; en iyi şair yazarların eserlerini okumakla ve karşılıklı menfi veya müsbet yorumlaşmaktan geçer arkadaş.
Menfi yorumla yanlışını düzeltirsin, müsbet yorumlar ise sana hız ve haz verir. Her iki durumda da gelişirsin.
Peki ben senin paylaşımlarına hangi şartlarda geliyorum biliyor musun?
Bilgisayarım yok, elimde de kıytırıktan bir telefonla;
1-Şair bloğu sayfam,
2-Şiir antolojisi sayfam.
3-Edebiyat Evi Site Sayfam
4-Edebiyat Defteri Sayfam
5-Antoloji Şiir şair sayfam.
6-İnstigram sayfam.
7-Facebook Sayfam ve içindeki gruplar
8-Şiir ve yazı hazırlama bilgisayar çalışma masam.
9-Gelişim için diğer şair ve yazar site ve kitapları sayfalarını ziyaret.
10-Üyesi bulunduğum şair yazar dernekleri siteleri.
Buralara birer eser yazdığımda her esere en az 50 yorum 100 beğeni geliyor. 10 ayrı yerde toplamda 150*10= 1500 ayrı yorum ve beğeniye gitmem gerekiyor. Her biri 1,dakika alsa 1500 dakika ediyor.
1500 dakika, da diğerlerinne gittiğimde 3000 dakika eder.
3000: 60= 50 saat eder. Oysa bir gün 24 saat.
İnanın ki 24 saatin ancak 4 saatini uyuyabiliyorum
Yetişiyorum yine de dost dediklerime.
Bilmem anlatabildim mi?
Bu devri alemde ; özür dileyeni kendini basitleştirmiş suçu sırtlanmış, yerine koyan bir alem ama;
ben yazımdan dolayı sürçi lisanım affola diyerek. İncinen dostlarıdan affımı diliyorum, Kusurum kabahatimden büyük de olabilir belki. Lakin özür dilemek de bir erdemdir.
Saygılarımla
Ozan Figani Erdem Gümüş
25.02.2021
İzmir