1
Yorum
2
Beğeni
0,0
Puan
628
Okunma

Bir zamanlar ücra bir yerde yaşayan köylüler kendilerine vaaz etmesi için o muhitte çok meşhur olan bir hocaefendiyi ısrarla köylerine davet ederler.
Israrları kıramayan Hocaefendi onlara güzel bir vaaz edeyim diye düşünerek hazırlıklarını yapar ve bir saat önceden köydeki camiye gider.
Bakar ki cami bomboş ve de bir yaşlı adamdan başkası yok.
Namaz vaktine kadar ikisi cemaatı beklerler. Gelen giden yoktur. Hocanın canı iyice sıkılır. Orada bulunan yaşlı adama dönerek:
"Ne dersin. Gelen giden yok. Yoksa vaaz yapmayıp kürsüden insem mi?" diye sorar. Yaşlı adam:
"Hocam ben seyisim. Sadece atlardan anlarım. Ama benim bir sürü atım olsa. Onların yem zamanı ortadan kaybolsalar bile ben orada bulunan atın yemini vermemezlik etmem" der. Adamın cevabı hocanın hoşuna gider. Normlden de fazla uzatarak güzel ve coşkulu uzunca bir vaaz eder. Bildiği ne varsa ortaya döker. En sonunda vaazı bitirir ve adama dönerek:
"Nasıl oldu vaazım. Hoşuna gitti mi?" diye sorunca yaşlı adam:
"Hocam, daha öncede söyledim. Ben seyisim. Sadece atlardan anlarım amma bir sürü atın yemini de bir ata yedirmeye çalışmazdım." der.
Yani insanlara birşeyleri anlatmayı murad ediyorsanız bilgiçliğinizi gösterircesine (ki evvelde bu cins hareketlere Malûmat furûşluk denirdi) karşınızdaki kişilerin kapasitesini zorlayacak şekilde çok teferruatlı bilgi vermek doğru değildir.