2
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
381
Okunma
Günlük gazetemi alıp sahildeki İ.B.B’ si Sosyal Tesislerin yolunu tuttum. Bir iki çay içip gazeteyi yutmak, bakalım hayatta neler olmuş. Sigara içemediğim için gazete parasını giderden saymıyorum. Sahildeki balıkçılar, yüzleri denizden tarafa çevrili kendilerini işlerine vermişler top patlatsan başlarını çevirip de bakmazlar. Akılları fikirleri oltaya yakalanacak balıkta. Tesislere doğru yollanırken ayak üstü gazetenin manşet başlıklarına göz gezdiriyorum.
" Bir günde dört kadın katledildi."
"Eleştirene ihraç ya da tutuklama"
Sayfa 13’ e kadar şöyle bir hızlı tarama yapıyorum. "öğrenci Öyküleri" başlıklı makale dikkatimi çekiyor. Öykücü, romancı Zeynep Cemali adına düzenlenen öykü yarışmasında 6.,7.,8., sınıflardan ödül alanların öğrenciler öyküleriyle birlikte, isimleri yazılmış. Gurur verici. Bu makalede J. P. Sartre’nin "Bir şeyi söylemek değil, onun nasıl söylendiği önemlidir," demiş, edebiyat hakkında.
Gazeteyi okuyarak geldiğim tesiste kapıdaki güvenlikçinin Corona-19 kontrolünden sonra çayımı alıp içeride boş bir masaya oturuyorum. Yan taraflarımda iki aile çocuklarıyla gelmişler, bir şeyler yiyiyorlar. Çayımı içerken diğer taraftan gazeteyi okumaya devam ediyordum ki hapşırma krizine yakalandım. Toza, kokuya karşı allerjim olduğundan kendimi tutamayıp hapşırmaya başladım. Hapşırmam makineli tüfeğin seri atışlarına dönmüştü adeta. Kendimi toparlamaya çalışırken güvenlikçiler kollarımdan tutup beni dışarıya çıkarıyorlardı. Hapşırmanın sonunda gözlerimi açtığımda kafede kimseler kalmamış, çil yavrusu gizi uzaklara dağılmışlar, güvenlikçiler tarafından azılı mahkûmlar gibi dışarıya çıkarılmamı izliyorlardı. Ey Corona virüs sen nelere kadirmişsin, demek geldi içimden.