6
Yorum
5
Beğeni
0,0
Puan
3873
Okunma


YÜREĞİMLE KONUŞUYORUM
Kurumuş çiçeklerim içimde, bir heyelan misali kanamış “senli günahlarım,” suskun olmuşum; hayatın katı kurallarını içmiş yalnızlığım, sevginin acil çıkışlı yollarında ruhumla “çırılçıplak” kalmışım.
Seni düşünürken, yer, gök inlemiş, bulutlar kararmış; kana kana içmişim yağmurun ıslak rengini, sus, pus olmuşum.
“Maviye bakarken, çok uzaklara dalmış gözlerim...” Mutluluğun ışığını görmek için senli diyarlara gitmişim. Sana olan sevgimi anlatmak için, çıldıran minicik yüreğimi duy dercesine “çığlıkların sessizliğinde” kaybolmuşum.
Bu kaybolmuşluğun içinde sen, ruhumda kocamanlaşan özlemlerle “gönlümün kahramanı” olmuşsun!
Biliyor musun?
Seni severken, huzur bulmuş nefesim, mutluluk kokmuş bedenim, sevgin süslemiş rüyalarımı. Bir ömür boyu, gönül gönüle sevdayı bağrımıza basmaya “varım” demiştim, sana sevgimi sunmuştum, ayaklarının tabanını öpmüş, sana sevgimi “ilânı aşk” etmiştim.
Şairin sevdiği yürek olmanın yüceliğini taşımış canınla, her türlü zorluğa göğüs gererek, bu ömrü nefes nefese “tüketmeyi” dilemiştim.
Aşk, bir kuş misali; yürek nağmelerini sevgi diliyle konuşmaktır, aynı şemsiyede güneşlenmektir, ten tene yanmasını bilmektir demişim, içimde kopan fırtınalarla, cennet gözlerinde papatya kokusunu içime doğru çekmişim.
Gözlerimden akan yaşlar, hayatıma anlam katan aşk kokulu gülüşlerin; dokunuşların, beni hayata bağlayan güzelliklerdi, bilesin!
Sana hatıralarıyla büyük miras bırakmış şair, “bir gün gözlerini hayata yumarsa,” sakın üzülme! O veda günü, say ki, bir el uzanmış parmak uçlarına ve tut o eli yürekçesine!
Ruh sancıların olduğunda, akan gözyaşlarını sileni hisset! Şu acımasız hayatın “tek dil, tek din” olmasını benimseyen canı hatırla! Sonra, defalarca düşün dur, ömrün hangi saatindeyiz diye? Bu kısır döngünün sabahlarında güne şaşkın şaşkın uyanmaya alış! “Günün yirmi dört saati, haftanın yedi günü, ayın otuz bir günü, yılın oniki ayı,” gece, gündüz demeden, benim yerime, güneş kıskansın dursun seni, ey yâr.
Mehmet Öksüz