15
Yorum
7
Beğeni
0,0
Puan
1452
Okunma


Bazı insanlar hiç büyümezler. Okula giderler, diploma sahibi olurlar lakin yine de cehaletin pencelerinden sıyrılıp çıkamazlar.
Çünkü at gözlükleri ile bakarlar hayata. Bir türlü doğru yolu bulamazlar.
Kendilerini yaktıkları gibi bir çok insanın da hayatlarına dokunurlar. Bu dokunuş bir de küçük bir çocuğun hayatı ise o çocuk ömrü boyunca etkisinden kurtulamaz.
Bir çocuğun güncesi;
Bu benim suçum değildi ama cezası bana reva görülmüştü.
Doğmakla başlayan geçmişim; geleceğimin üzerine pus gibi çökmüştü.
Hayat çoktan önce annemi, daha sonra da beni mahkum etmişti bile.
İlk zamanlar ben de annemi suçlardım. Onun beni suçlaması gibi. Babam annemi, annem beni, ben annemi suçladık durduk senelerce...
Benim suçum doğmak, annemin suçu doğurmaktı. Bir zaman sonra babama acır halde buldum kendimi. Zavallı adamcağız bizim yüzümüzden mutsuzdu. Acı çekiyordu...
Bana bakarken daha çok hissediyordum içinin acıdığını. Babamın bir kez olsun bana gülümsediğini görmemiştim. İnsan bilmez mi içten bir gülümseme nasıl olur.
Sahte bir gülümseme nasıl olur çok iyi biliyordum. Annem öyle gülümsediğinden belki de.
O zamanlar küçüktüm ve cahildim. Büyüdüğüm zaman gördüm ki cahillik yaşta değilmiş.
Bir çok yetişkinin zır cahil olduğunu öğrendiğimde adeta beynim dumura uğradı. İnsan bu kadar mı at gözlüğüyle bakardı hayata!..
Annem suçlu değildi; ben de öyle...
Babamın sözleri kulaklarımda çınlarken artık ona hiç acımıyordum.
’Ömrümü yediniz. Allah sizi bana ceza olarak mı verdi?’
Çocukken gizli gizli ağlar; Allah’a için için kinlenirdim.
Bir yandan da babama acırdım. Çünkü ben ve annem olmasak çok mutlu olabilirdi.
Okur yazar olmak ta yetmiyordu. Babam lise mezunu, annemse köyde büyümüş; küçük yaşta zorla kocaya verilmiş cahil bir kadındı.
Büyüdüğümde babamın cahil olduğunu öğrenmem hem şaşkına çevirdi beni hem de omuzlarımdan koca bir dağ kalkmış gibi hafifledim. Babamı kâle almıyordum artık.
Babam annemi ve beni hep küçümserdi. Anneme beyinsiz bir yaratık gibi davranırdı.
’ Senin aklın sarmaz. Sen cahilsin. Sen bilmezsin. Sen sus.
Sen sus!..
Sen karışma!..
Saçı uzun aklı kısa bir kadındı. Babam hep öyle derdi. Ben de öyle olduğuna inanırdım. Gerçekten de annemin saçları çok uzundu.
Babamın onca hakaretlerine maruz kalan olan annem hep ağlardı. Ben yanına gider teselli etmek isterdim.
’Çekil git başımdan. Zaten hep senin yüzünden işitiyorum bu lafları!..
Bir gün makası elime alıp saçlarımı kökünden kestim. Sapsarı ve örgülü saçımı elime alıp saatlerce ağladım.
Akşam olduğunda şebek gibi halimi gören annemden de bir ton dayak yedim...
Kirpi gibi dik dik duran saçlarımı gören babam tek cümle söylemişti.
’Anası gibi!..
Keşke babam da dövseydi. Annem gibi olmak istemiyordum. Benim saçlarım uzun değildi ki!..
O zamanlar aklın kısalığı ne demek pek de bilmiyordum aslında. Babamın gözlerinde ki nefretten bunun çok kötü bir şey olduğuna kanaat getirmiştim sadece.
’Bir erkek evlat veremedin!..
En son bu sözle büyük bir deprem daha yaşamıştım minicik yüreğimde. Evet bulmaca çözer gibi geçen çocukluğuma yeni bir darbe daha vurulmuştu...
’Neden babam beni sevmiyor?
’Neden annem bana düşmanıymışım gibi bakıyor?
Binlerce sorunun koşuşturduğu kısa olan aklım; en sonunda asıl meselenin kız olarak doğmam olduğunu bir zahmet anlamıştı.
Anneme haksızlık etmek istemiyordum. Annemin komşuya söylediği cümleyi duyduğumda annemin masum olduğunu anlamıştım.
’Fadime Abla Allah vermeyince ben ne yapabilirim ki!..
Allah’a isyan etmeye o cümleyle başladım. Babamın da annemin de hiç suçu yoktu.
Tek suçlu bendim. Ben kendimi suçlamaya devam edebilirdim. Öyle de yaptım
’Neden beni kız olarak yarattın? Sorusunu defalarca sordum durdum. Lanetli bir varlık gibi hissettim yıllar boyunca.
Allah’a isyan etmeyi insanların ne kadar cahil ve zalim olduklarını gördüğümde bıraktım. Bir tek suçlu vardı o da cehalet.
Annemi affedebildim. Nitekim o cahil bir kadındı. Okur yazarlığı bile yoktu. Kocasının yumruğu sürekli başında olan; sindirilmiş zavallı bir kukla gibiydi.
’Mürekkep yalamış’ olan babam diplomalı cahillerden olduğu için bana ’ Akıl yaşta değil baştadır’ sözününün de ne kadar doğru olduğunu öğretmişti.
Kısacası büyüdüğümde, bazı büyüklerin aslında hiç büyümediklerini acı tecrübelerle öğrenmiş oldum. Babam hiç büyümemişti.
Annemi ben okuttum. Birlikte büyüdük annemle. Kurslara gönderdim. Kendini her türlü geliştirdi. Öğrenmeye o kadar hevesliydi ki aç susuz kalmış biri gibi iştahla sarıldı kitaplara. Kitap kurdu oldu çıktı seneler sonra.
Seneler sonra benden utanarak özür diledi.
Küçükken anneme, büyüdükten sonra aklım başıma geldiğinde ise babama acır duruma geldim. Asıl acınacak halde olan babamdı.
Gözlerinde "At gözlüğü" olan insanların diploma sahibi olmalarının hiç bir işe yaramadığını babam ve babam gibi diplomalı cahillerden öğrendiğimde çok geç kalmıştım.
İçimde ki çocuk hayata küsmüştü. O küçük kız bir türlü kendine gelemiyordu. Hayata bir sıfır yenik başlamıştım...
Kız olarak doğmak hiç kimsenin suçu değildi. Hatta suç bile değildi.
Ama içimde ki basma entarili kız çocuğu yüreğine takılan kelepçe izini bir yara gibi taşımaya mahkumdu artık...
"Affetmek büyüklüktür," diyerek bir gün babamı da affettim.
Sessiz olun!..
Bundan içimdeki kız çocuğunun haberi yok.
Bir
İki
Üç
Tıp
Bir kız çocuğu daha doğdu!..
...