11
Yorum
9
Beğeni
0,0
Puan
1314
Okunma

Öğretmenin günlüğünden
Minik elleri arasına aldığı iki yanağından süzülen damlacıkları,
yine çaktırmadan avuç içlerine silerken yakalamıştım,
sınıfın siyah tahtasına yazdıklarımı izlediğini.
Oysa tüm sınıfa;
"Tahtaya yazdıklarımı, sizlerde defterinize yazın" demiştim.
"Neden yazmıyor ki, neden sulu ve aktı akacak gözleri boş boş bakıyor tahtaya?”diyerek geçirdim içimden.
her zaman ilk o yazardı ve sorduğum sorulara ilk onun parmağı kalkardı.
Bazende bilerek istemezdim; zekası gözlerinden okunan bu ufak kızın sorularımı yanıtlamasını, diğer öğrencilere haksızlık olur diye düşünerek.
Diğerleride benim öğrencilerimdi anlayıp anlamadıklarından emin olmalıydım, sonuçta hepsinin hakkıydı öğrenmek.
Tam yirmisekiz öğrencim vardı. 1.sınıftan alıp 4.sınıfa kadar okutmuştum ve kendi öz çocuklarım kadar tanıyordum hepsini.
Zehra yı da; dört yıldır tanıyordum, düzenli ve temiz bir kızdı, köyde elektrik olmamasına rağmen gaz lambasının titreyen ışığında ödevlerini zamanında ve eksiksiz yapardı.
Arkadaşları sırayla okulda görev alsalarda; Zehra’yı daha sık, kitaplık, temizlik kolu ve sınıf başkanlığına seçerlerdi.
Teneffüslerde, çocuk oyunları( sek sek, beş taş, saklambaç v.s) yerine bir köşeye çekilip kitap okumaya özen gösterir arkadaşlarınıda okumak için teşvvik ederdi.
Sıralarında arasında dolaşırken çaktırmadan yaklaştım yanına...
Dayanamayıp sordum...
" Neden yazmadın kızım bir sorun mu var?"
Gözleri dolu dolu, elinde ki bitmiş hatta o kadar bitmiş ki tepesine, yolda bulduğu mermi kovanını geçirmiş olduğu kurşun kalemi gösterdi.
"Şey öğretmenim" dedi utana sıkıla!
“Dedeme uğrayacaktım ama derse geç kalırdım diye gidemedim”
-”neden dedenlere uğrayacaktın ki?”
“-yumurta alıp bakkaldan yerine kalem alacaktım da”dedi.
Zehra’nın anne babası yurt dışına çalışmaya gitmişlerdi ve kendi köyünde okul yoktu.
her gün bayır tepe beş kilometrelik yoldan okula geliyordu, yakın akrabaları ve dedesi okulun bulunduğu bu köyde yaşıyorlardı.
"Hadi git, bakkaldan kalem al gel" dedim, gizlice avucuna elli kuruşu koyarken.
İtiraz eder bakışlarına fırsat vermeden çabuk koş haydi diyerek göz kırptım susturdum sessizce! arkadaşları duyup onlardan utanmasın diye.
Gülümseyerek kalkıp hızlıca çıktı sınıftan ve on dakika sonra geldiğinde gözlerinin içi gülüyordu.
Bir hafta sonra masamdaki ders kitabının üzerine bırakılmış beş adet on kuruş vardı ve kimin bıraktığını tahmin etmem güç olmadı elbette.
Parayı cebime koyup akşam paydos saatini bekledim.
Diğer öğretmen arkadaşlarla okul bahçesinde volta atıyordum ki yine Zehra yı aynı köşesinde kitap okurken ve sayfaların arasından ürkek ürkek bana baktığını gördüm ve hiç oralı olmadım.
(Sanırsam o da,iade ettiği parayı kabullenip sessizce aldığımı sanıyordu)
Ders bitip paydos saati geldiğinde, müdür odasına çağırıp parayı geri almasını söylediğiğimde
"Olmaz öğretmenim, o gün kabul ettiğimde içimden ödünç olarak geçirmiştim yoksa almazdım" dedi.
" hediyem olsun, yine kalem defter al, senin gibi başarılı çocuğun derslerden geri kalmasına gönlüm razı olamaz"diyerek zor ikna ettim.
O gün, daha; 4. Sınıfa giden bir kız çocuğunun onurlu duruşuna şahit olmuştum hali tavrı mahçubüyeti; üzdüğü kadar gururlandırmıştıta beni.
“Bu kızın mutlaka okutulması lazım” dedim içimden.
İlk aklıma gelen,bu gibi çocukların gelecekte ülkemdeki insanlara büyük faydalarının olacağını düşünmüştüm.
Yurt dışında olan anne babası; Zehra’nın başarısından bihaberdiler çünkü.
Mutlaka okutulmalıydı, dürüst, sevgi dolu alçak gönüllü bu kız çocuğu mutlaka..
Ertesi yıl tayin olacaktım, 1. sınıftan 4. Sınıfa kadar bu köy okulunda görev almıştım ve gitmeden bu kız için bir şeyler yapmalıydım.
Yıl sonu müsamerelerinde Zehra’nın da rol aldığı piyesi izlemeye gelen dedesine bahsettim biraz.
" Çok başarılı zeki girişken bir çocuk, onun mutlaka okuması lazım, yazık! kız çocuğu harcanır gider köy yerinde" dedim.
Dedesi...
"Olur öğretmenim ben anne babası izine gelince söylerim".dese de...
Yaşlı adam unutabilir diyerek o akşam yurt dışındaki anne babaya bir mektup yazdım ve okul müdürü olarak yine ben ve diğer üç öğretmende imzamızı atıp; Zehra’dan, daha önce istediğim adrese göndererek biraz olsun üzerimdeki bu sorumluluğun yükünü hafiflettiğimi sanıyordum; ki...on yıl sonra öğretmenlikten emekli olup yerleştiğim kasaba da eşimle gittiğim bir akraba düğününde tesadüfen karşılaşıncaya kadar.
İki çocuğunun elinden tutmuş, "hoşgeldin öğretmenim" diyerek elimi öpmeye geldiğinde; o an ki,üzüntümün tarifini hiç bir kalem yazamazdı..
ALİYE UYANIK/BOZOK KIZI
12.08.2020 ÇANAKKALE/ GEYİKLİ