Paranın öldürdüğü ruh, kılıcın öldürdüğü bedenden fazladır. walter scott
Hayatbilgisidefteri
Hayatbilgisidefteri

İnsan ne için yaşar?

Yorum

İnsan ne için yaşar?

1

Yorum

1

Beğeni

0,0

Puan

813

Okunma

İnsan ne için yaşar?

İnsan ne için yaşar?

İnsanın kendini arayışı "Insan ne için yaşar?"sorusuyla başlıyor

İnsanın ilk arayışı  mükemmellik aynasına baktığında gördüğünü yorumlanmasıyla  başlıyor.

Peki insan,bu aynaya ilk ne zaman bakıyor?

Insanın ilk aynası,ilk önce içine doğduğu  çekirdek ailesi ve ilk bakımını veren  annesi oluyor

Sonra tüm öğrenilenlerle birlikte yaşam çemberi büyüdükçe  halka halka hayatına  giren  diğer figurler ve eklenen filtrelerle insan kat kat elbise giyiyor .

Ve zamanla maskeler  ardında yaşamayı öğreniyor .

Durum öyle bir hâl alıyor ki yaşadığı çarklı sistemin kendisi olduğunu zannerek, bir dişli parçası olarak o çarkın içinde  kaybolup gidiyor.

Hem de kaybolup gittiğini bile fark etmeden  bir ömrü böyle tüketip bitirebiliyor

Ne zaman ki yola "Ben kimim?" diyerek bir yola çıkıyor, o yolda da önce bulduğu kendini reddediyor.

Sonrasında gelen suçluluk duygusuda bu arayışın içinde mükemmeli bulamadığında kendiliginden  geliyor.

Sonra bu öyle bir psikoza dönüyor ki kurban rolüne  büründüğünü dahu fark etmeden kendi dışında ki herkesi suçlamakta kaçış  rampası  oluyor.

Yaşadığı  incir çekirdeğini , cevizin  kabuğunu büyük resim olarak görmeye devam ettikçe de ,kozasından bir türlü çıkamıyor.

Mezarıda yaşadığı kozası oluyor.

Hep başkasının  değişmesini beklemekle  ya da başkasını değiştirmeye çalışmakla ,sınırlı nefesi bu uğurda  tek tek tüketip bitiriyor.

Çaldığı  her kapının  gerçeklik kapısı olduğunu zan ettikçe  ya kendi haline ağlıyor ya da kendini dünyayı  kurtaran bir kaptan  saniyor.

Öyleyse İNSAN NEYİ ARIYOR VE NE İÇİN YAŞIYOR ?

Kısaca mutluluğu arıyor .
Peki bulduğu mutluluk bir sonuç mu yoksa bir amaç mı? 

Bulsa bulduğu ona bu dünyada  cennet algısı  için yeterli mi?

Işte bu sorular bir çoğumuzun  zihninde gezinince başlıyor   özbenlik arayışı...
Gerçekliğin öznesel algısından  ziyade birlik anlayışı.Hepimizin  bireysel cennet rüyasi var aslında. Bunlar sözlerin büyüsüne  kapılan zihnin zamansız gerçekliğinden başkası değil aslında.

Dün ,bugün kavramlarını  bulunduğu  âna taşıyan emici zihin ve kayıt tutan bedenin hayatta kalabilmek adına bizlere yarınlar için yatırım yaptırıyor.
Aslında bildiği tek gerçek, yaşamda kalabilmek.
Gerisi önemli  değil.
Var mısın yok musun gibi.
Peki kontrol kimde?
Bizde mi? 
Yoksa otomatiğe bağlı yaşayan emici sürüngen  beyinde mi? 
Mutlak kudretin dairesinde bu kontrol nerede?

Ne kadar beni anlatıyor verdiğim  kararlar?

Ne kadar beni yansıtıyor  yaşantım? 

Kaç kişilik hayat var sırtımda?

Kaç kisiyim bu bedende ?

Insan sürekli ektiği zihin  tohumlarını  tercihleriyle suladığı  gibi epigenetik aktarimlarlada besleniyor ve bu şekilde de ekleyerek yolculuğuna devam ediyor .

Hayata başlarken bile kalabalık başlıyoruz aslında  . Iç içe geçmiş " Benden başlamayan hayatlar". Haksızlik olduğunu  düşünüp yeri geldiğinde isyana uzanan  hallerimin kaynagi olan araştırmalar ve nedenselliği. 
Benimle baslamayanlar!

"Neden benden öncekinin  hatasini, günahını, hastalığını ,çilesini ,isyanını ,yarim kalmişlığını tasiyordum? 

Neden ..? 

Bu ve benzeri sorulardan kabule geçmem kolay olmadı elbette.Yüce  varlığın  yaşamı desteklemesini, iyi- kötü ayrımı yapmadan sonsuz sıfatların tecellisiyle Rahman sıfatının  dokunuşunu gördükçe fikrim zamanla değişmeye başladı.
Bütün geçmişten gelen aktarımların daha aydınlık bir neslin devamı icin deneyimlerle birlikte görünmez aile sadakatinin bir  parcasi olarak bütüne  davet ve iyilestirme gayesiyle olduğunu anlayinca kabule geçmeye başladım. Savaş ya da barış için gerekli olan ne varsa ,Hz.Ademden beri bu aktarılış ,insanlığın  uptade olması  yani yükselişini desteklemek için oluyordu. Ektiklerimizin hasat zamanı geldiğinde  topraga neyi bırakırsak sonucunda onu  avuçlarımiza  almış oluyorduk.Ektigim ya da  mirasım ne olmalıydı? 


 Sağduyu-iradeyi güçlendirme çağrısını bizlere ileten bütün semavi dinler, kadim bilgiler de bireysel cennet algısından, evrensel ve sonsuz cennet algısına ve ordan da "koşulsuz  sevgi " pınarına ulaşmak için bir yol sunuyordu bu çerçevede.Genis resme bakınca ,bu kollektif birlik ve bilincte ki aktarimlarda bunun vazgecilmez bir parçası oluyor elbet.

Gerçek-Doğru  , zan-yanılgı ,zehir -panzehir gibi  birbirini sürekli   besleyen  kavram ve algılar bu düzlemde yok olup koşulsuz  sevgi çatısında  tekliğe kavuşuyor.Zehir ve panzehir birbirinin ilacı gibi oluyor.
İyi -kötü  ,Cennet -Cehennem zıtlığın  dayanılmaz çekiminde ateşle pervane gibi yanıp sevgiye dönüşüyor.
İste tam da bu nokta ,Hz.Ebubekir’in cehennemi bütün   varlığıyla kapatma arzusunu anlamama vesile oluyor.

Kalemin cazibesiyle dokunmak istediğim diğer bir noktada sözün  muhteşem gücü. 

Yasam içerisinde" psise- beden-ruh " bağlamında ki gizemi görenler ve bunu hayatına yedirenler için  söz "Gerçeğe  dönüşen bir  büyü "olarak  görülüyor. Hz.Mevlananin da dedigi gibi "Insanin dilinde sayısız misal uyur.Dilden söze dökülünce  bu misaller uyanır ".Işte uyanan misal tercihleri, tercihler yolda ki bulduklarımızı çoğu zamanda iç içe geçmiş durumlarla sınavlarımızı belirliyor. "Neyi cağırırsan o gelir "  cümlesinin  de anlattığı gibi hayatımızda sözün  yapan ve yıkan iki yüz  epey güçlü ve büyülü . 

 Madalyonun sevilmeyen  yüzü yine zihnin sözle görünmez  iş birliğiyle gerçekleşiyor.  Sözünde karabüyü gibi  yıkan yakan tarafını Işte bu sebeble  her zaman hatirlamak gerekiyor.

"Bu hayatta  neden yıkım var ?"  diye sorduğumuzda ,artık cevabını söyle veriyorum kendime.
Inşaa edecegimiz her ne ise, yıkmadan inşaa edemeyeceğimiz durumların var olması .Bunun  için de yıkımın  gücünü yeri gelince kullanmak , yapanın  gücüne  yer açıyor. Bu durum aynı yılanın soktuğu  kişiye zehir olurken, aynı zehrin başka bir durumda panzehir gibi acıyı dindirmesine benziyor.

 Eskinin üzerine kurulan her yeni temelinde zayıf olduğu için  sürdürülmesi kolay olmuyor.Bazen,bazı duvarları  yıkmak gerekiyor .Hz.Şems’inde  dediği  gibi "Hayatın altını  üstüne  getirmek "gerekiyor. Duvarları yıkarak ardında ki ışığı görmeye vesile olabiliyor. 

Içimizde ki eskilerde içinde durum böyle. Hizmeti bitenden tecrübeyi alıp serbest bırakmadıkça yeniye hayatımızda  yer açılmıyor. Üst üste binen yeni,eskiyle birlikte , zamanla karışıp  yeni olanıda kendine benzetiyor.Bu durumda, geçmişi  eskiye benzetecek olursak ,geçmis bize mayınsız tarla  gibi güvenli ,geçilmiş, bilindik ,tanıdık geldiği için sürekli kendine çekiyor.Eskiye yapışmış  anılar gibi...
Gelip gide gide bırakılan yollar tanıdık  olduğu için  bizleri önümüze  baktırmaz hale getiriyor.

O zaman bu tanıdık yolları geçme isteği hangi duygudan ileri geliyor?

Güven!

Güven nedir peki ?

Güven ne  geçmiştir ne de gelecek. Bulunduğun yerde biriktirdiğin  tecrübelerin yolda bıraktığı  ışıktır.

Güven/liğin olmadığı yerde ki duygu nedir? Korku!


Ya korku nedir ?

Bu da geleceğin bilinmezliginden duyulan kaygının bıraktığı karanlıktan dolayı önünü görememektir .Bu duygunun varlığıyla da gelmeden geleceği eskitir dururuz. 

Işte kendini değiştirmek ,içsel degişime kollarini sıvamak, bu iki olguya karşı savaşmayi bırakıp, direnci yenmekle başlıyor.

Gördüğünü kabule geçmekle devam ediyor.

Kabul ettiğine de şükürle veda edince yerine ileriye taşıyacak olan güvenlik duygusu kendiliginden geliveriyor.

Yola çıkış hikayemi merak eden  arkadaşlarım sık sık soruyorlar bana, hikayemin nerde nasıl  başladığını. Yolculugum bugün rehberim olarak kabul ettiğim , kişisel gelişimden başlayıp bütünsel gelişime giden yolda beni ve benim gibi bakanlara   önce eşleri rehberlik ediyor ve öğretiyor.Her zaman eşlerimizle  gülerek  öğrenmiyoruz bu deneyimleri. Çoğu  zaman yolun sonuna ya da bıçak kemiğe dayandığında  "Daha öğreneceğim  ne var? Bakmam gereken , görmem gereken  ne var?  "Sorusunu sordukça  yol almaya devam ediyorsunuz. Yolların yollara çıktığı ,insanların kelebek kanatları gibi birbirine rüzgarının  eşlik ettiği bu yolda  içiniz değiştikçe yolda bulduklarinizda  değişiyor. Yolda buluyor, yolda değişiyor , yolda buluşuyoruz. Görünmez iplerimiz titrestikce , yeni ihtiyaçlarımız  alınması gerekenler verilmesi gerekenler öyle güzel bir ilâhi sistemle size ulaşıyor ki aklınız hayrete düşüyor ,gönlünüz  yaradanın   hatırladığını  gördükçe de  kuş gibi kanat çırpıyor.Bazen bir rüya ,bazen okuduğunuz bir satır ,bir söz, size şifa kapısını açmaya yetiyor.Icinize koyduklariniz değiştikçe  dışarda bulduklarınız degisiyor. Her bulduğunuz doğruyla  geçmişi onarmanin gücünü içinizde bulmak  sizi mest ediyor .Bu kadar sözün özü  şu ki; Her şey önce samimi bir niyetle başlıyor. Aynı temiz niyetle devam ettikçe kapılar size tek tek açılıyor.
Yüce yaradanin   dediği gibi Kulunun seçtiği yolu kolaylastırarak bizleri hep destekliyor.

Hayatın niçin hep veren kısmında oldugumu sormaya başladığımdan beri  almayı -istemeyi öğrenmeye niyet ederek yolculuğuma devam ediyorum .Bu felsefeyle hayatıma dönüp, tekrar tekrar bakıyorum.

Bıraktıklarıma,bırakamadiklarima 

Aldıklarıma verdiklerime,

Agladigima güldüğüme ,

Iyi algısıyla kötü çıkanlara,

Kötü algısıyla iyi çıkanlara ,

Burun kıvırdıklarima, bana burun kıvıranlara,

Icinde beni sevgiyle taşıyıp  yüreğine katanlara

Yüreğinde varlığımı hançerleyip öylece  birakanlara,

Yıllar evvel kalemin kâğıda döküldüğü  gözyasi dolu satırlara .
Ardina bakmadan gidenlere, ardıma bakmadan gittiklerime...

Seçtiğimi  ,gectigimi zannettigim yollara bakıyorum...

"Bu ayak izlerine bakınca bulduğun ne derseniz?"  hâla arayışın bulduklarımla devam ediyor.

Varlığın yalnizca "kul "olmaktan ibaret olmadığı ,"Kül " olunca başlayacağı, hakikat çerçevesi  içerisinde bir ayağımı inandığım dogrularda   pergel gibi sabit tutarak ,  beni-benligi çıkarınca geriye kalan hiçliğin serüveninde yolculuğuma devam ediyorum.

Fark ettikçe yolum aydınlanıyor. 

Fark ettikçe yollar açılıyor.

Bilip paylaşmak ve bir paydada buluşmak niyetiyle ,

Dünyada köklenip dallarımızla göklere uzanmak  dilegiyle,
Ölmeden evvel uyanma niyetiyle seyr-ül seferin beşer yolculuğu devam ediyor


Gülümseyin Gülümsetin

Paylaş:
1 Beğeni
(c) Bu yazının her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir. Yazının izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
Yazıyı Değerlendirin
 
İnsan ne için yaşar? Yazısına Yorum Yap
Okuduğunuz İnsan ne için yaşar? yazı ile ilgili düşüncelerinizi diğer okuyucular ile paylaşmak ister misiniz?
İnsan ne için yaşar? yazısına yorum yapabilmek için üye olmalısınız.

Üyelik Girişi Yap Üye Ol
Yorumlar
Canan Köksal
Canan Köksal, @canan-koksal
26.6.2020 23:56:17
Gülümsüyorum :))

Tutarlı bir yazıydı,dengeli bir çıkarım.
Kutlarım.
© 2025 Copyright Edebiyat Defteri
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.

Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.
ÜYELİK GİRİŞİ

ÜYELİK GİRİŞİ

KAYIT OL