3
Yorum
2
Beğeni
0,0
Puan
549
Okunma

Bir rüya görüyorum. Top sesleriyle açıyorum gözlerimi. Derin bir çukurda uyanıyorum, acıya, dehşete, ağıta, ağlayan çocuk selerine uyanıyorum adeta. Bu bir kabus olmalı ve ben az sonra uyanmalıyım diye geçiriyorum içimden. Ve tekrar kapatıyorum gözlerimi. Bedenimi dinliyorum. Hiç bir yerim ağrımıyor, acımıyor. Ruhumu dinliyorum. Kanıyor, acıyor, ağrıyor, zonkluyor... Burnuma yanık et kokusu ve kan kokusu acelesi varmış gibi büyük bir hızla bir anda doluyor ve genzimi yakıyor. Tükürüyorum, ve yutuyorum simsiyah tükürüğümün gerisini... Ellerime bakıyorum isten simsiyah olmuş ellerime. Tekrar kapatıyorum gözlerimi. Açıyorum titriyor kirpiklerim, yüreğim gibi. Az ilerde adeta bir kan gölü görüyorum. Hafızam bana oyun oynuyor. Düşünüyorum, ben kimim? Neredeyim ? Bu yaşadıklarım bir rüya mı? Bu bir savaş mı?
Kan gölünün üzerinde hayretler içinde gördüğüm resme bakıyorum şimdi. Bu bir resim değil aslında. Tam seçemiyorum. Gecenin karanlığında gökyüzüne kaldırdığımda başımı pırıl pırıl yıldızlar var. İçim huzurla doluyor, çok kısa sürüyor bu huzur. Havadaki o ağır isli koku nefesimi daraltıyor. Göğüs kafesime dar geliyor soluğum. Öksürüklerle tıkanıyorum, derinlere bıçak sokulurcasına bir ağrı giriyor iki büklüm bekliyorum, ağrı hafiflemiyor ama ben alışıyorum sanki...
Tekrar bakıyorum kan çukuruna. Yanı başında küçük bir ceset görüyorum, kafası kopmuş minik bir kız çocuğu bu...
Kocaman bir çığlık çok derinlerde patlıyor, hiç sesim çıkmıyor. Göz yaşlarım hücum ediyor göz pınarlarımdan akıyor ateş gibi yakarak yanaklarımı...
Kan gölündeki resim göz kırpıyor adeta...
Ben kız çoçuğuna kilitleniyorum. Etrafa bakıyorum korkarak. Her yerde cesetler var. İnleme ağlama sesleri çok korkunç. Kulaklarımı kapatıyorum. Sesler kesilmiyor. Neredeyim? Ben kimim? hafızam unut diyor bana. Uyu ve unut her şeyi. Unut ve uyu diyor bir ses yankılanıyor beynimde sanki...
Bir anda yanımda bir çocuk beliriyor. Elleri ve yüzü kir içinde. Eski kıyafetlerinden pis bir koku yayılıyor etrafa. Ama yanık et kokusunu ve is kokusunu bastıramıyor yine de. Bu dün sokakta gördüğüm satıcı çocuğun ta kendisi. Elini uzatıyor, elinde bir kağıt mendil. Dün kendisinden mendil almam için yalvaran gözlerle bakan bu çocuk, ne arıyor burada. Acaba diyorum bu çocuğun vatanına mı geldim ben. Ne işim var burada. Acaba diyorum onlara yardım için savaşmaya mı geldim.
Çocuk mendili uzatmaya devam ediyor. Şaşırıyorum... Şaşkın gözlerle soruyorum:
-----Savaş devam ediyor mu?
-----Evet amca devam ediyor, her gün öldürüyorlar bizi...
-----Peki sen mendil mi satıyorsun?
-----Hayır amca, gözlerin kanıyor sil diye veriyorum sana bu mendili...
Gözlerimi tekrar açıyorum. Çocuk yok. Dün sokakta gördüğüm o çocuk bir anda kayboluyor.
Nerede olduğumu ve kim olduğumu unutuyorum tekrar. Etrafıma bakındığımda kan gölünü ve başı kopmuş kız çocuğunu görüyorum tekrar. Aman Allah’ım neler oluyor diyorum sessizce, boğuk ve hırıltılı bir şekilde çıkıyor sesim...
Tekrar gözlerim kan gölüne mıh gibi çakılıyor. Kıpkırmızı kanın üzerine dehşetle o resmi çok net görebiliyorum bu sefer. Neredeyim? Niye buradayım? ben kimim? sorularına cevap bir tokat gibi iniyor ağrıyan yüreğime...
Kıpkırmızı kan gölü ve pasparlak bir hilal ve adeta göz kırpar gibi bana bakan yıldızı görüyorum ve anlıyorum acı gerçeği.
----- Vatanım!
Mendil satan çocuk tekrar beliriyor yanıbaşımda. Uzattığı mendili alıp gözlerimi siliyorum. Mendil kıpkırmızı kan oluyor. Ağlıyorum, ağlıyorum hıçkırarak. Çocuk bir ayet okuyor yavaşça tane tane:
------Sen, zalimlerin yaptıklarından Allah’ı habersiz sanmayasın. Ne var ki O onları, sadece gözlerin yuvalarından fırlayıp bir noktada donakaldığı bir güne ertelemektedir.( İbrahim suresi 42 ayet. )
Ve ellerini uzatıp başımı sıvazlıyor suriyeli çocuk. Ninni söyler gibi şu sözleri tekrarlıyor sürekli:
-----Uyu sen amcacığım, uyu ve unut. Ve sımsıkı kapat gözlerini, görme ölen çocuk bedenlerini, kulağını kapat duyma ağıt seslerini... Uyu sen amcacığım uyu ve unut!
...