3
Yorum
2
Beğeni
0,0
Puan
715
Okunma

İman etmek; teslim olmak; güvenmek; umut etmek; umutla beklemek...
O umudu sevmek.
yüzmek; teslim olmak; inanmak; güvenmek; umut etmek; suyun kaldırma gücüne inanıp;
Azmetmek ve yüzebilecigin o ana kadar vazgeçmemek.
Balıklar ve kuşlar; yüzmek ve uçmak...
Denizin üzerinde tonlarca ağırlıkta yüzen gemiler ve gökyüzünde devasa demir kütlesi; uçaklar...
İman; inanarak ve güvenerek teslim olmaktır.
Kimi zaman o kadar çok inanır ve güveniriz ki!
Hiç sorgulamayız. Teslim olmanın verdiği huzurun keyfini çıkarırız.
Bisiklet binmeyi öğretirken; kendini bana bırak. Pedal çevir ve ilerle. Bana güven düşmeyeceksin.
Ne kadar çok inanırsa, o kadar çabuk ögrenir.
Yüzme de aynı. Mantığı kabul etmezken, her şey daha zordur. Ama belki bir saliselik bir zaman diliminde hissettiği inanç sayesinde suyun yüzeyinde batmadan durabilirsin.
Sadece iman...Sadece teslimiyet...
İnandığın sürece dalgalar arasında yüzebilirsin. Azıcık zaafa düş; korkunç bir sona doğru sürüklenirsin. O üzerine gelen dalgalar yutuverir seni.
İkna edemediğimiz bir kişiye;
"Sen bana inancını kaybetmişsin. Ben ağzımla kuş tutsam nafile! deriz.
Çünkü guvenmiyordur artık. İnanmıyor ki neden teslim olsun! Emanet edeceğimiz yer güvenlikli değil. Ya da biz öyle inanıyoruz. Bitti nokta. Ne malımızı ne canımızı emanet edemeyiz.
İnanmıyoruz.
İnanırsak başarırız. Kendimize güvenmek için bile inanmaya ihtiyacımız var.
Sınava girecek birisi; ben bu sınavı kazanamam. Kendime hiç güvenmiyorum derse.
Geçmiş olsun!
Mutlaka performansı düşecektir. Az ya da çok.
İman etmek; yani inanmak o kadar önemli ki her işin başı inanmakla başlar.
Bir hikaye;
...
Yıllar önce Amerika’da yaşlı bir kayıkçı Mississippi Nehri’nin bir yakasından öteki yakasına doğru yolcu taşıyarak geçimini sağlıyordu. Yaşlı kayıkçı kayığındaki küreklerden birinin üstüne “inanmak”, diğerine ise “çalışmak” yazmıştı. Bunun ne anlama geldiğini soranlara, kayıkçı şöyle yanıt veriyordu:
“Nehri Karşıdan karşıya geçmek için her iki küreğe de ihtiyaç vardır. Çalışmaksızın inanmak veya inanmadan çalışmak, sizi olduğunuz yerde döndürür durur. Yaşam yoluna da tek kürekle çıkmam, nehri tek kürekle geçmekten farksızdır. Yerimizde döner durur, hiç bir yere gidemeyiz.”
(alıntıdır)
...
Allah’a iman da böyle değil midir? Önce inanır, sinra güvenir, daha sonra teslimiyet gösterir, kendini emanet edersin, ve umutla beklersin...
İnancın o kadar sağlam olur ki, emniyetine sonsuz güvendiğin için de hiç düşünmeden; malını, canını, ruhunu, oglunu, kızını, evini barkını velhasıl kısaca, her seyini O’na tereddüt etmeden emanet edersin.
Teslimiyetin, o paha biçilmez huzururuna râm olarak hemhal olursun, bahtiyar olursun.
Allah’a iman ederek ve teslim olarak aslında hem dünya hem de ahiret hayatında kendini emniyete almanın keyfini yaşayabilmek kadar kıymetli ne olabilir ki?
Sorarım size; bu değerli konforu, bu paha biçilmez serveti kim istemez ki?
...