2
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
711
Okunma
SON GECE
Evin en küçük çocuğu olduğu için annesiyle aynı evde yaşamak zorunda kalmıştı Sevinç. Babasını beş yıl önce elim bir trafik kazası sonucu kaybetmişti. Ondan kalan maaş ve evin altındaki dükkanın kirasını da alıp bol bol harcıyorlardı. Eşi Tolga’nın, kızı Yeşim’in ve oğlu Berk’in bu durumdan hiç şikayeti yoktu.
Yaşı gereği kadının bazı organlarında rahatsızlıklar baş gösterdi. İlerleyen zamanlarda yatalak hasta oldu. Artık evin işlerine yardımcı olamadı. Her gün aynı yatakta, sırt üstü yatmak zorunda kaldı, maaşının ve kira gelirinin önemli bir bölümü bu sağlık giderlerine harcanmaya başladı. Damat ve çocuklar yavaş yavaş söylenmeye başladılar. Tolga ’Sevinç annen ne zaman iyileşecek? Yat yat yat, böyle hayat mı geçer? Sakın yanlış anlama da huzur evine mi yatırsak?’ dedi. Bu sözler annesinin rahatsızlığıyla hüzne boğulan Sevinç Hanım’ı hüzne boğdu. ’Unutma Tolga, bir gün bizler de yaşlanacağız,’ diyebildi, yutkundu, sustu.
Aylar geçti. Yaşlı kadında iyileşme belirtiler görülmek yerine, durumu daha da ağırlaştı. Öyle ki artık altını bile ıslatmaya başladı. Bu durum ilerleyen günlerde de devam etti. Öyle ki; sırf bu yüzden karı- koca arasında tartışmalar ve kavgalar başladı. Hasta kadın duyuyor mu duymuyor mu, umurlarında bile olmadan yüksek sesle bakım evine gitmesi gerektiği dile getirildi. Bu kavgalar ailede huzur bırakmadı.
Sevinç, annesinin yanına ilaçlarını vermeye geldiğinde altını yine ıslattığını gördü. ’Tolga haklı galiba anne!’ dedi. Yaşlı kadın hiç cevap vermedi, anladı hangi konuda haklı olduğunu. ’Tamam, bence de haklı. Yarın beni götürün bırakın bakım evine,’ diyebildi. Yanağından süzülen bir damla göz yaşı bembeyaz saçlarının üstüne düştü. Ve yüreğine ateş düştü. Sevinç hastalandığında sabahlara kadar uyumadığı, baş ucunda ayak üstünde beklediği günler gözünün önünden geçti bir bir. Söylemek, hatırlatmak gerekir miydi bunu? Artık ne anlamı vardı ki?
Sevin bu sözü duyunca çok mutlu oldu. ’Aslında burada kal derdim ama anne evimizde senin yüzünden huzur kalmadı. Boşanmanın eşiğine geldik,’ dedi.
Kocası işten geldiğinde bunu ona söyledi ve o geceyi adeta bir doğum günü kutlar gibi pastalı, müzikli kutladılar. Yaşlı kadının bilinci yerindeydi. Uzun zamandır cenaze evi gibi hüzün dolu olan evdeki bu bayram havasının sebebinin kendisi olduğunu anlıyordu. Ve hüngür hüngür ağlıyordu.
Ertesi gün erkenden uyandılar. Yaşlı kadının birkaç giyeceğini bir poşete koydular. Tolga arabasını hazırladı ve kadını oturtacakları koltuğun üstüne naylon ve onun üstüne de kat kat gazete serdi. Sevinç, büyük bir mutlulukla annesinin yattığı odaya girdi. Artık çok sevdiği kocasıyla tartışmayacaklardı, kısacacı yuvası huzurla dolacaktı. ’Anne, uyan ben geldim,’ dedi. Yaşlı kadın herhangi bir tepki vermedi. ’Bal gibi de numara yapıyorsun. Adım gibi eminim,’ dedi içinden, yaşlı kadının ince, güçsüz bileğinden hızla kavradı. Soğuk buldu annesinin tenini. Evet yaşlı kadın hayata direnirken, o gece kahrından ölmüştü. Hayatının en zor gecesini yaşamıştı. Ve bir daha sabahı görememişti. Ve artık altını da ıslatmamıştı.
İSMAİL MALATYA 14/03/2020 CUMARTESİ