0
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
818
Okunma
İnsan yaşamı, doğumla birlikte başlayan ve sonsuz bir akışta devam eden bir serüvendir. Bu serüven, yalnızca fiziksel bir varoluş değil, aynı zamanda bilinçle yoğrulmuş derin bir içsel yolculuktur. Yaşamın katmanları, acıların sert yüzüyle, sevinçlerin aydınlık soluğuyla şekillenir. Her bir deneyim, insanın iç dünyasında izler bırakır; böylece birey yalnızca bir ömür değil, anlamlar silsilesi inşa eder. Zira insan, yaşadığıyla yetinmeyen, yaşadığını düşünen bir varlıktır.
İnsanoğlunun evrimi yalnızca biyolojik bir dönüşüm değil, aynı zamanda düşünsel bir olgunlaşma sürecidir. Bu evrim, zamanla derinleşen bilinç katmanlarında anlam arayışını doğurmuştur. İnsan, varoluşuna yönelttiği sorularla sadece kendi yerini değil, tüm evrenin işleyişini ve kaynağını da sorgulama kudretine ulaşmıştır. Bu sorgulama, felsefenin temelini oluşturan o ilk şaşkın bakışı doğurmuştur: "Neden varız?" ve "Varlık nedir?"
Zaman, kendi içinde işleyen bir algoritma gibi, varlıkların doğuşuna, dönüşümüne ve yok oluşuna tanıklık eder. Bu kozmik düzen, Tanrı’nın kudretini sezdiren bir iklim gibi insanın aklına yansır. Tanrısal olanın izi, evrende kendini düzen, denge ve uyum olarak gösterirken; insan zihni bu izleri takip ederek düşüncenin evrenine adım atar. Zira akıl, yalnızca düşünmekle yetinmez; anlamlandırmak ister. İşte bu anlamlandırma çabası, insanı hayvanlardan ayıran o ince çizgidir.
Algılar, evreni duyular aracılığıyla kavramamıza olanak tanırken; bilinç, bu algıları bilgiye, bilgiyi ise hikmete dönüştürür. Böylece insanlık, kendi üretimlerinde farklı sesleri, kültürleri ve düşünce biçimlerini bir araya getirerek evrensel bir ortak hafıza oluşturmuştur. Bu hafıza, sadece geçmişin değil, geleceğin de pusulası olmuştur.
Felsefe, bu bütünlük içinde insanın kendiyle ve evrenle kurduğu en derin ilişki biçimidir. Akıl, düşünerek derinleşir; varoluş, düşünülerek anlam kazanır. Böylece insan, zamanın içinde akan sıradan bir varlık olmaktan çıkar; düşünen, üreten, anlam arayan bir özneye dönüşür. Ve bu özne, yaşamın içinde değil, yaşamla birlikte şekillenir.
Taha Bilal Mustafa Kekeç