Cumhuriyet Doğarken Çanakkale destanının 104’ncü yıl dönümünü bu senede çoş(!?)kuyla kutladık. Coşkuyla ifadesini bilerek seçtim ve içine 1 ünlem bir soru işareti yerleştirdim ki gerçek coşku yaşayanlarla, rol yapanları konuşalım. Niçin coşkudan kuşkuluyum? Kim Çanakkale zaferini yüreğinde hissediyor? Kim zaferi siyasi kariyerine güç katmak için kullanıyor? Düşünelim akıl edelim ve bir asır önce yazılan senaryoyla, bu gün çevrilen filmin başrol oyuncularına doğru pencereden bakalım. Tarihi iyi etüt edenler, Çanakkale Zaferini yüreğinde duyanlar iyi bilirler ki, Çanakkale zaferi deyince akla ilk gelen 19. Tümen komutanı, Yarbay Mustafa Kemaldir! Hani 18 Mart 2019’da Diyanet İşleri Başkanlığının hazırladığı, “Çanakkale Zaferi ve Birlik Ruhu” konulu cuma hutbesinde, Diyanet İşleri Başkanı görmezin görmediği; Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu lideri; dünyanın önünde şapka çıkarttığı Mustafa Kemal! Biliyorsunuz o tarihte daha Türkiye cumhuriyeti devleti yoktu. Hatta ana rahmine bile düşmemişti. Ve de Atatürk Soyadın almamıştı, zira Osmanlı’da soyadı diye bir kavram yoktu. Batının hasta adam dediği, 600 yıllık Osmanlı İmparatorluğu, ölüm döşeğinde ateşler içinde kıvranıyordu. Birinci Dünya Savaşı’nda yanlış ata oynamış ve müttefikleriyle birlikte beka sorunu yaşıyordu. Tıpkı, 31 Mart yerel seçimlerine giderken; dillerinden beka sorununu düşürmeyen, Osmanlı Hayranlarının ortalığı velveleye verdiği, beka meselesi;:o zaman İngiltere’nin öncülüğünde Fransızların ve çok sınırlı olarak da Rusya ve Avustralya’nın katılımıyla donanmasını Çanakkale’nin boğazına dayanmıştı! Çanakkale geçilse, imparatorluğun başkenti düşecek, emperyalistler; hasta adamın cenazesini kendi elleriyle kefensiz kaldıracaktı. İngiltere öncülüğünde İmparatorluğun boğazına hançer dayayan itilaf kuvvetlerinin karşısında beşinci Ordunun komutanı kimdi biliyor musunuz? Mareşal Otto Von Sanderes! Von Sanders Kim? Alman generali ve Osmanlı Mareşali. Biliyorum, Alman generali, Osmanlı Mareşali aklınızı karıştırdı. Kendi kendinize soruyorsunuz. Alman general nasıl Osmanlı Mareşali olur diye. Bence hiç karışmasın. Çanakkale zaferinden bu güne kısa bir yolculuk edelim. Cumhuriyet dönemini kısaca göz atalım. Hasta adamın Düyun-u Umumiye” borçlarını bir tarafa bırakalım. Halkın yoksulluğunu, cehaletini görmezden gelelim. Ve Cumhuriyet döneminde Misakı milli sınırları içinde fakir halkın dişinden tırnağından artırarak yapılan yatırımları hatırlayalım. Ve o yoksulluk içindeki halka iş, aş olsun, üretelim, satalım muhasır medeniyete ulaşalım diye yapılan fabrikaların nasıl “babalar gibi” satısı, gözlerimizin önünde beyaz perdeye ışık olup düşsün. Hatta Sakarya’daki “Tank Palet Fabrikasını” yabancı ülkeye verilişini de bu filme ekleyelim. Nasıl buldunuz? Yadırganacak bir şey var mı? Bence yok. Şimdi de Türkiye’yi Osmanlı hayranı bir kadro yönetiyor. İçinde Ekran karşısına çıkıp yüksek sesle “NE MUTLU TÜRKÜM DİYECEK” birisi çıkar mı? Bu soruya, İsmail Arar yaşasa güldürmeyin beni derdi. O zaman, “ Ne Mutlu Türküm” demeyi bilen bile yoktu. Bu söz sonra Mustafa Kemal Atatürk’ün Türk Milletine armağanıdır. Üç kelimelik kısa bir cümle olmasına rağmen, üstüne ciltlerle kitap yazılacak, mana ve derinliğe sahip. Birlikte bi düşünelim mi? Devlet erkânının devşirmelere teslim ediği, Türk’ün dışlandığı, Enderun mekteplerinin yasaklandığı bir rejimden, Ne Mutlu Türküm diyen bir rejime yolculuk. Ve yolcu gemisinin ebedi kaptanı Mustafa Kemal Atatürk! Son söz! Yerel seçime giderken, dillerinden beka sözünü düşürmeyenler, beka bitsin istiyorlarsa; kendi varlıklarının beka sorunu olduğunu kabul etmeli ve gerekli adımı atmalıdır. O adımı attıkları gün, sorun kendiliğinden ortadan kalkacaktır. |