0
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
600
Okunma
Sabah güneşi yine güne doğarken geceden kalan karanlık artık son buluyordu. Göz kapaklarım beton dolu teneke gibi ağırlığını taşırken yaşıtlarım kahvaltısının hayali ile güne uyanıyordu. Elbise kaygısı, yiyecek kaygısı, ödev kaygısı gibi kaygılardan uzak bir ruh hali ile boş gelen dünyaya uyandım aslında uyanmadım uyandırıldım. Demir demire çarpınca kimi için müzik kimi için saat alarmı olunca benim için kapa bir adamın homurtuları arasında acımasız demirlerin son ses bağırtısıydı. Sevmediğin istemediğin zorlandığın güne uyanma alarmı. Günaydın yerine iş zamanı. Nasıl güzel uyudun mu yerine daha uyuyacak mısın... kısaca güne uyanan ben değilim de güne uyanan hayallerim ben şahitliğim ile geceye uyandım. Gündüzümün geceye uyanışıydı...
Tak Tak sesleri arasında fırlarken bedenim, üstümde kir ve yağdan rengi görünmeyen atletim ve son kışta istasyonda verilen kalın eşofmanım vardı. Hemen apar topar salona koşup yerde iki dilim kuru ekmek ve sobada kaynayan sıcak su ve az çay ile kahvaltımı yaptım.
Kaygılarımın az oluşu bu kısacık rutinimdi. Evet boş ve basit ama