6
Yorum
3
Beğeni
0,0
Puan
2204
Okunma

Çocukluğumda 1970 li yıllarda yenge diye hitap ettiğimiz ancak hiçbir zaman bize karşı sevgisini hissedemediğimiz bir komşumuzun evine emanet çanta gibi bırakılmış, uzunca zaman ailesinin arayamadığı, soramadığı halk arasında adına Almancı Çocuğu denilen iki zavallı çocuk vardı.
Komşuluklarda gidip gelmelerin teklifsiz olduğu, çocukların sokaklarda oynadığı, sokakta çocuk bulunmazsa evlerden oyun oynamak için çocuk topladığımız o günler güzel ve sıcak günlerdi. Birbirimizle kedi köpek gibi didişip, yarım saat geçmeden birbirimize yanaştığımız, güzel bedensel ve zihinsel oyunlarda dibe vurduğumuz, en güzel evcilik oyunlarının, sekseklerin körebenin oynandığı, çift ip, tek ip atlandığı, en güzel meyve ağaçlarının tepesinde gezdiğimiz bu yıllarda iki çocuk teyzelerinin evine anneleri Almanya’da çalıştığı için bakılmak üzere bırakılmıştı. Uzun bir süre de annelerinin Türkiye’ye çocuklarını görmek için gelemediği, telefonun ve ve sosyal medyanın olmadığı zamanlardı o yıllar.
Bir gün sokakta hiç çocuk olmadığından mı yoksa teyzesi tarafından beni çocuklardan kız olanı ile oynayayım diye mi çağrılmıştım. Hatırlamıyorum. Lakin Almancı Kız’ın elinde Türkiye’de olmayan kocaman bir elbiseleri üzerine giydirilmiş sanırım taş bebek denilen hakiki bir bebek vardı. O güne kadar fakir bir gecekondu mahallesi olan sokağımızda böyle bir şey görmemiştim çok ilgimi çekmişti. Saçları tıpkı benim saçım gibi siyah ancak kıvırcıktı. Elbiseleri benim sokakta oynamaktan solmuş elbisemden daha renkli, sürekli bana bakan cam göbeği gözleri vardı. Çok güzel bir bebekti. Tıpkı evdeki kardeşime benziyordu ama oyuncaktan yapılmıştı.
Almancı kız bebeği bana uzattı “bak annem bana ne aldı” dedi. Ama hemen tekrar geri çekti. Dokunmama izin vermedi. Muhtemel ki sıkı, sıkı tenbihli idi. “Sakın bebeğini kimseye verme alır götürürler, annen Almanya’dan sana sen oynayasın diye göndermiş” denmişti Almancı Kız bebeğe dokunmama izin vermiyordu. Uzunca bir süre bekledim bebeği verir diye; ancak ne dokunabildim ne de herhangi bir oyun oynayabildik. Almancı Kız annesinin gönderdiği onun için çok değerli olan bebeği yere dahi koymuyordu ki bir kez olsun dokunayım.
Tatsız bir oyundan sonra ben mutsuz eve koştum. Ve hemen annemden bebek istedim. Annem “Baban gelsin de ona bir söyleyelim” dedi. Muhtemelen akşama kadar taş bebeği unutacağımı düşünüyordu. Bilmiyordum ki bu bebeğin Türkiye’de olmadığını, yada olsa bile çok pahalı olduğunu. Akşamı zor ettim ve babamı kapıda bekleyip hemen koştum ve oyuncak bebek istediğimi söyledim. Komşudaki Almancı Kız’ın çok güzel bebeğinin olduğunu aynısından bana da alınmasını isteğimi acele, acele anlattım. Babam aynen şöyle cevap verdi. “Oynayacaksan evde canlı bebek var, onunla oyna. Nereden bulayım sana Almancı bebeğini”
Benim isteğimi yerine getirememekten çok üzülmüştü annem. Hemen elimden tuttu ben sana bebek yaparım dedi ve pazen kumaştan elbisesi, siyah örgüden saçları olan bezden bir bebek dikti. (Şimdiki Ürgüp’te satılan bebeklerden) Çok güzel olmuştu bebeğim. Ertesi gün koşarak Almancı Kız’ın yanına gittim. “Bak benim de bebeğim var” dedim. Sonra birlikte oynadık. Ben onun bebeğine dokunuyordum, o da benim bebeğime. Çok mutluyduk.
“Benim annem çok uzaklarda bana bebek yapamaz ki” derken Almancı Kız’ın gözlerindeki annesiz büyümenin verdiği hüznü bu gün bile unutamıyorum.