11
Yorum
11
Beğeni
5,0
Puan
1513
Okunma

Küçük bir kasaba da, komşunun komşu, akrabaların can, insanların insan gibi davrandığı zamanların en güzel zamanında çocukluğumu dolu dolu yaşadım...
Yedi kardeş sıralamasında dördüncü, yaramazlıkta, şımarıklıkta ilk sıradaydım.
Ailenin neşe kaynağı, komşuların tatlı belası.
İçi içine sığmayan biraz şimarık, biraz yaramaz, fıkır fıkır bir çocuktum işte.
Komşular neler çekerdi elimden.
Sıcak yaz günlerinde, gölgeliklerde oturup sohbet eden komşuların üzerine, gizlice götürdüğüm suyu döküp kaçardım.
Kimilerinin evlerine girer saklanır, eve girdikleri an olduğum yerden çığlıklar atarak çıkardım.
Ben yaklaşırken ne yapacağımı tahmin edemediklerinden gözlerini benden ayırmaz, tetikte beklerdi.
Bir gün dişim çıkmıştı, dişimi çıkan yere yapıştırdım, dışarı çıktım.
Komşular yine dışarda sohbet ediyorlardı. Birini gözüme kestirdim, en masum halimle dedim ki ’ Dişim ağrıyor ve sallanıyor, annem de evde yok, yardım eder misin çıkaralım dişimi ’.
Kadıncağız biraz ürkek ’ Hangi dişin göster ’ dedi.
Çıkanı değil de yanındaki dişimi gösterdim. Eli dişime dokunduğu an, yapıştırdığım dişimi ittirdim ve bastım çığlığı ’ Ne yaptın, sağlam dişimi çektin, anneeee! ’
Kadıncağız kıpkırmızı oldu ’ Valla bir şey yapmadım, daha dokunmamıştım bile ’ diye suçlanırken ben yalancıktan ağlayarak eve doğru gittim.
Aslında beni çok severlerdi...Taklit yeteneğimle ağlayanı bile güldürürdüm.
Bilmediğim şarkı yoktu, sesin güzel derlerdi, herkese konser verirdim.
Evimize yatılı gelen misafirlere, akrabalara da türlü muziplikler yapardım.
Onlar uyuyunca ben iş başına geçerdim.
Gündüzden topladığım taşları, kuru yaprakları ceplerine doldururdum.
Kimilerinin de pantolonlarının paçasını en alttan birbirine ekler, dikerdim.
Sabah kalktıklarında onların perişan hallerini seyrederken gülmekten patlardım.
Çamurdan ev yapardım, bezden bebek yapardım.
Meyve ağaçlarının en yükseğine tırmanır, en tepedeki meyveyi alıp yemek isterdim.
Evlerin çatılarına çıkar, yakın olan diğer çatılara atlardım.
Her türlü şeytanlıkta kendime güvencim sonsuzdu, örümcek hariç, korku nedir bilmezdim.
Kışın canım karlı pekmez yemek isterdi, yakınlarımızda erimiş olurdu.
Dağlarda kar aramaya giderdim, bulana kadar arar, o gün karlı pekmezi yerdim.
İlçemizde rengarenk şekerler yapan bir iş yeri vardı.
Birgün okul dönüşü vitrindeki şekerleri seyrediyordum, sahibi dışarı çıktı. ’ Şeker mi alacaksın ’ dedi.
’ Hayır, bu kadar güzel şekerleri nasıl yaptığınızı merak ettim, yoksa reçelden mi yapıyorsunuz? . ’ diye ilave ettim.
Yanıt vermek yerine, girdi içeri ve kapıyı kapattı.
Kesin reçelden yapıyordur diye düşünerek eve geldim. Mutfağa gittim, reçel tenekesini aldım, baktım yarımdan biraz az reçel var içinde...
’ Kendi şekerini kendin yap ’ dedim içimden ve reçel tenekesi ile çıktım sokağa.
Kuytu bir yer seçtim, taşlardan ocak yaptım, yakacak bir şeyler aradım. Ot, cöp, kuru dallar ne bulursam topladım ve ocağı yaktım.
Reçel tenekesinide taşların üzerine koydum, kaynamasını beklerken, beton zemini iyice yıkadım.
Teneke iyice ısınınca aldım ocaktan, beton zemine döktüm. Reçel aktı gitti tabi, ama emeğim ziyan olmasın diye birazcık yedim.
İki gün sonra annem reçeli sorduğunda, anlattım ve özür diledim. Biraz kızdı ama affetti.
Melek yanlarımda çoktu...
Okul harçlığımı nadir olarak kendim harcardım.
Okula giderken diğer çocukları izlerdim hep. Kimin önlüğü, çantası yada ayakkabıları eski, ona iyice yaklaşırdım.
Paramı yere atar, aynı anda çocuğa seslenirdim ’ Yerdeki para senden düştü galiba, alsana ’ derdim.
Çocuk alırdı ve ben öyle mutlu olurdum ki, okula varana kadar gülümserdim.
Bilmem neden ellerine vermeye utanırdım, belki de onlar almaya utanmasınlar diye öyle yapardım.
Birgün çok aptalca birşey yapmıştım.
Bir bayram sonrası avucumda bir avuç bozuk para, birkaç kağıt para ile ne yapsam diye düşünürken, fakir bir komşumuz geldi aklıma.
Dışarı çıktım, o komşunun evine doğru gittim. Komşuda tam evinin kapısını kilitliyordu, gidecekti galiba.
Bir elimde ki paraya bakıyorum bir komşuya, gururu kırılır dıye veremedim. Komşuda ben düşünene kadar gitmişti zaten.
Bir baktım evinin camı açık, hiç düşünmeden elimdeki paraları camdan içeri attım.
Öyle mutlu olurdumki birine iyilik yapmaktan, şarkılar söyleyerek eve döndüm.
Ertesi gün kime muziplik yapsam diye düşünerek dışarı çıktım.
Birde baktım ki, bir grup komşu konuşuyor ve para attığım komşunun bir gözü mor, belli ki dayak yemiş.
Yaklaştım dinledim, eşi eve erken dönmüş ve yerde saçılı paraları görünce bunlar ne diye sormuş, komşuda yanıtlayamayınca ’ yoksa senin dostun mu var ’ diye dövmüş.
Öyle utandım, öyle bozuldumki olayı düzeltmem lazımdı.
Kekeleyerek ’ Ben attım o paraları, vermeye utandım da ’ dedim.
Komşu ne kızacağını bildi ne güleceğini ’ bize gidelimde eşime söyler misin ’ dedi. ’ evet dedim ve gittik, eşine anlattım, adam inandı ama olan olmuştu.
Benim yüzümden kadın dayak yemişti. Dersimi almıştım, bir daha yapmadım.
Yaramazlıklarımın akşamında babacığımın keman sesiyle, hikayeleri ile dinlenirdim.
Yatağa girdiğimde duam şöyle olurdu;
’ Allah’ım ne olur sevdiklerim ölmesin, eğer benim ömrüm çok ise sevdiklerime 10 ar yılımı seve seve veriyorum ’ der, tüm ailemin isimlerini tek tek sayardım.
Bazen cok yorgunsam ve uykum varsa duam değişirdi.
’ Allah’ım nasıl olsa biliyorsun, her günkü yaptığım duamı kabul et amin ’ derdim.
......
Ne zaman yüreğim bulutlansa çocukluğuma kaçardım, öyle iyi gelirdi ki, günüme güneşler açardı.
Şimdilerin çocuklarının yaşadıklarını gördükçe o güneşim battı.
Evsiz, ailesiz, en kötüsü de vatansız, yarınları çalınmış çocuklar, öyle üzülüyorum ki onları izledikçe.
Dünü olmayan çocukların yarını nasıl olur ki.
Onlara bu karanlığı yaşatmakta emeği geçen herkes gün ışığına hasret kalsın İNŞALLAH...
Nurten Işılak
Avşar kızını güne taşıyan Seçki kuruluna, sayfamdan desteğini esirgemeyen şiir yürekli dostlara saygı ve sonsuz teşekkürlerimle...
10.0
100% (1)
5.0
100% (1)