4
Yorum
8
Beğeni
0,0
Puan
2040
Okunma

Mektupların olmadığı yerde
şiir bir dil sürçmesidir-
(Bizden bir şeyler koparan alışkanlıklar düşünsel bir darlık,
bir alışkanlıksa, bizden bir şeyler koparmasına izin vermeyelim..
Ertelediğimiz, gizlediğimiz yalnızca bizim bildiğimiz düşünce
ve duygularımızla iletişim kurmak için neyi beklediğimizi
kendimize soralım..Davetiye bekleyen kişiliğimize kendimiz
davetiye çıkaralım..
Davetsiz iletişim kurmayı deneyelim..Sonrası yok bunun..
Tüm olumsuzlukların son kullanma tarihini kısaltmak için
çaba sarf edeceğimiz nokta da buluşalım)..
.....
Ruhumda bütün kentler iç içe geçmiş kuşkulu hüzünler gibi..
Bir mekandan ayrılmak bir insandan ayrılmak kadar
dayanılmaz ve ağır olabiliyor bazen..
’Ne güzeldir yollarda olmak’ şarkısındaki duyguyu
hissede hissede, bir cangıldan, karmaşadan, nispeten
sessiz bir kente, yeşil yeşil çimenlere ulaşmanın
hazzını yaşamak zamanla da olsa, oldukça ızdıraplı..
Uykularımızı geceye satıp, parlak yıldızlardan aydınlık mı ödünç
alıyoruz yoksa..
Bu koca limanda aradığım inciyi nasıl bulabilirdim?
Artk tüm gemicileri anlayabiliyorum..
Beklentilerime ulaşmam bir filmi kurgulamak gibi olmuyor
Kentten kente kaçışlar özlemden çok
örtülü bir yalnızlığa koşmak gibi oluyor bir süre sonra..
Gün geliyor yarattığı karakterin şöhreti değil de, hüznünü
kendininkinden çok daha tanınır olmasını kıskanan yazarın
ruh hali gibi buluyor insan kendisini..
Sessizlik..Ve çığ gibi büyüyen sessizliğimiz..
Israrcı, korkunç bir imgenin sınırlarında dolaşmak gibi..
Kara kalemle çizilmiş bir resmi yorumsuzca izliyoruz sanki..
Hayatın bir bölümü de böyledir bir bakıma, Adorno’yu kalp kırıklığına
sürüklemesi gibi, alalade olanla yetinmeyenleri yaşamın
kıyısına, dışına sürer bir anlamda..
Fakat içindeki asaleti kaybetmeyenler ruhsal derinliklerinde
korumaya alır duygusunu..
Dört mevsim aşkınlığa açar yüreğini..
.....
Koca limanda durmadan aynı şarkıya dilim sürçüyordu..
Şehri bir uçtan bir uca gemilerle geçip durdum..
Fakat her defasın da karaya adım attığımda korkunç
yenik hissediyordum kendimi..Karşı kıyının liman’ına
varmadan önce gemiyi hep saran histerik heyecanlarla doluyordum..
içerde, her kes ilk defa aşık olmuş gibi manik ve ilk defa
kalabalığa karışacakmış gibi telaşlı telaşlı yürüyüp
herşey için sürekli teşekkür ediyorlardı..Bu heyecan
gemiyi bir virüs gibi kırıp geçirirken, zamanı yavaşlatmak gibi bir
istence kapılmıştım..
Hatta bir ara, durumdan emin olmak için etrafa göz atıp
sonra yaşama gülerek terekrar oyunlarına katılan çocuklar gibiydim..
Gemi bir kez daha limana yanaşmıştı..
Birgün bir şekilde her hangi bir tanesinde varolacağımı
bildiğim bir fotoğraf karesinin içindeydim..
Üstelik afta ortası ve etrafta Cumartesi neşesi vardı..
Herşeye rağmen kalabalığın içinde, bir adada olduğumuzdan
daha yalnız olduğumuzu hatırlatıyordu..
Karmaşık duygular bütün olasılıklarımı zorluyordu..
Oysa kelimelerimin bütün olasılıklarımı ifade edebileceğine güvenim tamdı..
Bir ferahlık, bir hafiflik dolmuştu yüreğime..
Hafta ortası çıldırmış ellerimde bir İstanbul hüznüydü..
.....
Hava yavaş yavaş kararmaya başlamıştı..
Sokağa açılan caddeyi mutlu bir sessizlik kaplamıştı..
Kendime yeni sözcükler ısmarlıyordum..
Kalemine, düşgücüne güvendiğim bir dostum bu durumu
’En güzel şey’ olarak tanımlamıştı..
Böyle bir gecede yeniden düşününce onu daha iyi anlıyorum..
.....
Bu sabah güneşin pencereme doğuşunu izlerken sanki
yanımdan çok eski, çok sevdiğim ve uzun zamandır görmediğim
bir imgenin geçip gidiyormuş gibi geldi..
Sonra bu duygum çabucak gün ışığına karışmıştı..
Bu noktadan sonra ne kaçış vardı ne de
gidilecek bir yer..sözcükler ısmarladım kendime..
Hayat o an, sayfaları kedere, geçmişe, parlak bir göğe
açılan kitaplar gibi oluyor...
Josef, ’Düzenim bozulsun’ derken, en içten sözlerini dikiş tutmaz yanlarımıza
söylüyordu sanırım..Hiçbir yara bandı tutmaz bazı kesikleri..
.....
Bir vakit, çocuk sayılırdım, elime bir öykü tutturmuşlardı..
Bir öykü..Bitmemiş, bitmesini hiç istemediğim bir öykü..
Zaman geçiyor ben büyüyordum..
Bir türlü son’a kavuşamayan öykü hep aynı uzunlukta kalmıştı..
Birgün geniş bir mekanda bir kadın, tarifsiz bir merakla
hikayenin sonunu sordu..Israrla soruyordu..
Tek kelime söyleyemiyordum, derin bir suçluluk duygusu içindeydim..
İkinci sufle verildi..
Kadın, birden durup hafifçe saçlarını okşadı..
Kaldırımda bir ileri bir geri aheste aheste yürümeye devam etti..
Boğazın ışıkları yıldızsız göğe inat renk şölenine devam ederken,
uzlaşması zor bir havada iliklerimize dek hüzünlüydük..
Son sahneydi; Kadın-son bir kez baktı bana..
Uzun ve sessizce bakışıyorduk..
Sonra, güneş ülkesine doğru yürüdü..
Gözden kayboluncaya dek öylece izledim onu..
Yavaş yavaş çekilmeye başlıyorduk..
Kadın, başını omzuma yasladı..’Keşke bu bir oyun olmasaydı’ dedi..
Oysa bir filmle düzelemeyecek kadar hüzünlüdür insanın öyküsü..
Ne yaşamın kendisi bir oyundu ne de gerekçelerimizin..
Bazen kentlerin içinde ama kentlerden yıldızlar kadar
uzaktadır düşlerimiz..
Bazı düşler boy verir mavi göğün altında, her biri nar çiçeği..
Göz ardı etmemek gereken tutkular da vardı;
hayata renk ve estetik katan, onu güzelleştiren..
Aşk katan, kışkırtıcı ve baştan aşağı zerafet dolu..
Allende’nin pek güzel tanımlaması gibi
’Sezgilerin rehberliğine’ bırakmalıydı..
09.06.18.Haziran Cumartesi..