0
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1250
Okunma

Zaman zaman insanları incelemeden edemiyorum.
Bakıyorumda herkesin bir derdi var.
Herkesin kendine göre içinden çıkılamaz sorunları, kaldıramayacakları yükleri var.
Oysa uzaktan gözlemleyebilseler kendilerini, yada içinde bulundukları dert çukurlarına şöyle bir iki adım öteden bakabilseler, ilk fark edecekleri şey aslında o kadarda abartılacak bir dertlerinin olmadığını görmeleri olacaktır. Bizler abartmayı severdik eskiden beri evet, herkes konuyu önemsemeden bir kaç olağanüstülükler katarak anlatırdı olayları başkalarına.
Şimdilerde bunu şiar edinmişiz farkında olmadan. Hikayeleri ne olursa olsun kendimize öz abartılarla anlatmadan edemez olmuşuz. Ufak dertlerimizi başkalarına büyükçe anlatmak nedense biraz hoşumuza gider olmuş. Bu arada kimsenin derdini küçümsediğim falan da yok. Hayatta iyi yada kötü her insanın üstesinden gelmesi gereken bir takım sorunları mutlaka oluyor eyvallah. Fakat şuurumuzu yitirmeden bu sorunlara karşı göğüs germek varken, en başında pes ederek ben bu işin üstesinden gelememem yapabileceklerimin kapasitesi belli diyerek kestirip atmayı da insan olarak kendimize kondurmamalıyız. Bizler olabildiğince sabırlı ve iradeli bir biçimde zorluklara karşı direnç göstermeliyiz. Kaldı ki sorunlarımız gerçekten sorun teşkil ediyor mu bizler için bunuda gözden geçirmeliyiz. Ufak tefek dert diye adlandırdığımız kırıntıları, bir çırpıda yutabilecek iştahı neden kendimizde aramıyoruz?
Zaman zaman bencilleşiyorduk eskiden evet.
Bakıyorumda şimdilerde zaman zaman bonkörleşir, genellikle zaten bencilliği benimsemiş kişilikler doğurmuşuz. Giderek kötüye giden insanlık selini durdurabilecek güce ve inanca sahipken, niçin birbimizden bu denli uzaklaşıyor ve umursamaz tavırlar takınıyoruz? Güzelliğin ve ihtişamın boy gösterdiği sahnelerde neden iyilikler ve hoşgörülerden hiç söz edilmiyor? Pahalı saatlerin, lüks arabaların ağırlandığı otel önlerinde niçin samimi güler yüzler karşılamıyor gelen misafirleri? Sevgi, merhamet, şevkat gibi kavramlar neden yerini hep menfaat ve çıkara bırakıyor?
İnsanlık, aradığı o eski huzuru gerçekten aramadığı için mi feraha, mutluluğa giderek uzaklaşıyor?
Zaman zaman dert kavramından soyutladığım benliğimi hayal ettiğim huzurlu mekana layık görebiliyorum.
Dertlerin sonunda huzur ve mutluluk getirdiğini, yalnızca dert diye kendimizi yıprattığımız üzüntü kuyularının aslında sandığımız kadar derin ve ulaşılmaz olmadığını fark ettiğimizde anlayabileceğiz. Dertsizlik aslında olması gereken yaşam biçimiyken, derde aç duygular beslediğimiz içindir bütün bu yersiz mutsuzluklarımız. Daima kendimizden üstün gördüğümüz insanlara özenerek hayatımıza şekil vermeye çalışırken, hayatın gerçekleri olan hayal kurmanın ne olduğunu bilmeyen insanların varlığını unutmamız olmalı en büyük derdimiz...
Dertlerin, sıkıntıların, kederli insanların had safhada olduğu bu gezegende bir şeylerin değişeceğine umut bağladığım tek kaynağımdır;
-DERTSİZ İNSANLAR...