8
Yorum
7
Beğeni
0,0
Puan
2226
Okunma

Q, sandalyeye yanlamasına oturup başını duvara yasladı. Aylardan Ağustostu. Odaya sonuna kadar açık bir pencereden sımsıcak bir hava hücum ediyor, bu hava yüzünü tutuşturuyordu.Düşünüyor, düşündükçe bulunduğu sandalyeden daha başka bir mekana geçiriyordu. Fakat Kristin’ın sesi havada çelik levhalar deler gibi "we have it narrowed down, down down, down to the butcherknife, down down down down, down..." derken, ona sarılıp, aynı yere ve aynı ana tekrar dönmesini sağlıyordu.
Gözü güneşin odaya yansıttığı çapaçul gölgelerdeydi.Bir başkası hiç yokmuş gibi davranabilirdi. Ama Q için mürekkep balığının savurduğu izler gibiydi bu gölgeler. Kimisi hayret uyandırıcı, kimisi ağlanılası, kimisi kutsal bir lahit gibi. İşin ilginci ise bu gölgeler kim nasıl görürse ona dönüşebiliyordu.
Göz kapakları ağırlaştı. Odada hiç sigara içilmemesine rağmen odanın nefesi tütün gibi kokuyordu.Tam karşısında, duvarda asılı, büyük, görkemli, sakin bakışlı bir saat vardı. Sanki o saatin izlediği herkes mecburen greenwich’e kafa tutardı. Saatin işi, her an uyanık, her an tetikte olmaktı fakat zamanı kendince işlerdi. Q, elini kaldırıp saate işaret parmağı ile ateş eder gibi " Aldandınız Sayın Tiktak, tehlikeli yanlışları ve karışan hesapları göremediğiniz için. Bu yüzden siz, siz bana borçlusunuz" dedi.
Kafasını tekrar duvara yaslayıp: "Siz kafasına buyruk zavallı bir firarisiniz, tek varlığınız da yelkovan ve akrebiniz. Bozdunuz zembereği ve bir nehirdeymişim gibi sürüklendim, bu köklü başarı sizindir kutlarım" deyip alkışladı.
Alkışı Kristin’ın bir ipin incelerek kopuşu gibi " I wish to weep but sorrow is stupid" demesi böldü.
Kapı çaldı.
"Kimsiniz?"
"Tanımadınız mı ?" diye cevap verdi kapıdaki. Q, gözlerini kısarak tekrar baktı. Sesin sahibinin sevgiyle bakan hali çürümüş yosun gibi sardı Q’nun görüş yetisini.
"Benim Q" dedi kapıdaki.
"Hokkabaz şapkanızdan çok yıl önce çıkmıştım hani" dedi.Q sıkıca tuttuğu kapıyı usulca bırakırken, sanki bir uykudaymış da yeni uyanırcasına tanımadan baktı içeriye giren kişiye.
O ise çoktan içeri geçip pençere kenarındaki, yeşil kumaşla döşeli eski berjere oturdu. Ayak ayak üstüne atıp bir sigara yaktı. Q’nun hayretli bakışları arasında söze koyuldu.
"Evet, azizim. Bu işin çıkarı yoktur! Harakete geçmelisiniz, kurtulun artık !"
Q’nun suratı deminkinden daha şaşkınlaştı, daha asıldı. Bu işgüzara ve onun saçmasapan otoriter haline bir anlam veremedi.
"Düşünsenize, bir korkunun kendisi asıl korkudur, onun gerçekleşmesi demek o korkunun yok olması demektir? Değil midir? Kabarıp dört yanınızı kaplayan korkunuzu kendi ellerinizle yok etmek? İşte bu gerçek reçeteniz"
Q sayın Tiktak’a baktı bu andan kurtulmanın çaresini ondan bekler gibi ama o Greenwich’e itaatsizlik ile meşguldu yine.
"Bırakın, onu..." dedi saati işaret ederek.
"Ne diyorsunuz, kimsiniz siz? " dedi Q.
"Biliyorsunuz" diye gülümsedi.
Bu sırada ocaktaki düdüklü çaydanlık yılan gibi tısladı. Q özür dileyerek mutfağa yürüdü. İçeridekine hem büyük yakınlık hem de dehşetli bir korku hissetmişti.
Çekmeceyi açıp giysisinin koluna bir bıçak sakladı.
İçeri girdiğinde sayın Tiktak’ı yerde parçalanmış buldu.
"Bu ne cüret" dedi Q. "O neredeyse bin yıldır asılıydı, siz hangi curetle ve hakla bunu yapabildiniz?"
"Ne yani daha demin onu suçlayan siz değil miydiniz? Bunu siz yaptınız Q"
Biraz daha yaklaşıp saate baktı. Sonra tereddütsüz koluna sakladığı bıçağı çıkarıp onun karnına sapladı. O birdenbire düştüğü bu vaziyette sağır birinin savaşın ordasında kalması gibi baktı Q’ya. Belki gelen merminin yönünü seçememek şaşkınlığı ile anlamadan.
Karnından akan kırmızı kan havanın dokunuşu ile laciverte dönüştü . Q’nun ellerindeydi tamamı şimdi. Avucunun alt içi ile gözlerini sildi. Gözyaşının deminki yerini onun kanı aldı.
Saat beşti fakat Sayın Tiktak yattığı yerden her zamanki gibi kafasına göre üç kere çaldı.
O qué