3
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
570
Okunma
Bazı insanların hayata bakışında filmlerin ve romanların etkisi sanıldığından çok olur.
Hele bundan otuz yıl önce bir gençteki aşk ve ideolojinin yapılanması sürecinde bu iki elamanının oynadığı rol çok önemlidir.
Yılmaz Güney’in “Baba” ve “Umut” filmlerini seyrettikten sonra düşünen yanımızdaki soru işaretlerinin çoğalması; bu soruların yanıtlarını ve sorunların nedenlerini düşünmemek olanaksızdı.
Düşündük tabi.
Neden, bozuk düzendi.
“Baba” filminde, bir babanın salt çocukları için, işlemediği bir suçu para alarak üstlenmesi ve yıllar sonra götürüldüğü bir randevu evinde kızına müşteri olarak girmesi vee…
Ve tanıması…
Acının ve öfkenin; hüznün ve buruk bir sevincin bir aktörün yüzünde harmanlanması…
Yılmaz Güney’in oyunculuğuna kimse söz söyleyemez; ama o anda hangi baba yüreğinde ve yüzünde aynı görüntüyü vermez ki!
Hangi kalp kılıçlanmış gibi kanamaz; hangi yüz, kör bir bıçakla parçalanmış gibi dağılmaz ki!
Ali Mac Graw ve Ryan O’Neal’in başrollerini paylaştığı Love Story…
Son sahneler…
Hastane odası.
Kız ölmek üzere. Erkek, sevdiği kızın yanına uzanıyor; gözlerinde yaşlar süzülürken sarılıyor sevdiği kıza.
Kız ölüyor.
Sevdiğini bu dünyanın eşiğinden diğer tarafa geçiriyor Ryan O’Neal…
Kalbinde kılıç, yüzünde çalışan kör bıçakla uğurluyor sevdiğini.
Dedik ki;
bu düzene baş kaldırmalı ve seveceksek böyle sevmeli.
Baş kaldıracak başımızı fikirle; sevecek, kalbimizi ak bir aşkla yüklemeliyiz, diye düşündük.
Halt ettik!
Niyetimiz, Baba’yı mahkum eden paranın gücünü elinden almak ve herkesle herkes gibi namusla yaşamaktı.
Olmadı!
Ne kadar taş attıysak hiç biri yerini bulmadı.
Düzen yine aynı düzen; aşklar yine karmakarışık.
Sadece modeller değişti, markalar hep aynı kaldı.
Eldeki verilere göre dünyada bir yılda sekiz yüz bin çocuk seks kölesi olarak kullanılıyormuş. Gelişmemiş ülkelerden alınan bu erkek ve kız çocukları diğer ülkelerde mal gibi satılıyormuş.
Elbette olacak!
Çünkü, insanı insan yapan değerler gittikçe zayıflıyor.
Para kimin elindeyse onun düdüğü ötüyor bu dünyada.
Buyurun!
Tapın yeni tanrınıza.
Namus mu?
O bir sevdadır.
Ama sevdalınız ölüyor; ölüm yatağında…
Hiç değilse yolcularken sarılmalı ona.