8
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
12265
Okunma

Selçuklu Devleti’nin mirasını sahiplenmek isteyen her beylik yalnızca bu amaca yönelik siyasi faaliyetler yürütmekle kalmamış aynı zamanda beylik merkezlerini bilim, kültür ve sanat merkezi haline getirmeye çalışmışlardır. N.S. Banarlı’nın ifade ettiği gibi; ilim ve sanat adamlarına saygı göstermek, onları himaye ve iltifat yoluyla teşvik etmek ve bu yolla kendi ülkelerini ilimde ve sanatta diğer ülkelerden üstün hale getirmek, beylikler arası siyasi rekabetin doğurduğu bir sonuç olduğu kadar eski ve milli bir devlet geleneğidir. Bu geleneği devam ettiren beylik hükümdarları saraylarını ve saray çevrelerini birer edebi muhit haline getirmişler ve devrin divan şairleri bu muhit içerisinde toplanmış, şöhret kazanmış ve yükselmişlerdir.
Anadolu’da siyasi birliği kurarken ilmi ve edebi birliği de gerçekleştiren Osmanlı Devleti’nin sarayı ve çevresi ilmin, güzel sanatların ve edebiyatın gelişmesinde önemli rol oynamış, burada okunan şiirler ve diğer edebi ürünler padişah tarafından ya takdir edilip mükafatlandırılarak ya da tenkit edilerek gündemde tutulmuştur. Padişah saraylarının yanı sıra sancak beyliklerinde şehzade sarayları ve devlet büyüklerinin konakları bilginlerin, şairlerin ve sanat sahiplerinin bağlandıkları ve yararlandıkları yerler olmuş ve en başta edebiyat, bu çevre içerisinde gelişme göstermiştir.
Devrin en büyük alimlerinin, en güçlü şairlerinin ve musikişinaslarının yer aldığı bu yapı içerisinde Osmanlı hanedan mensuplarının da sanatın bir ya da birçok şubesi ile doğrudan ilgilendikleri görülür. Özellikle şiir sahasında Osmanlı hanedanı diğer hanedanlarla mukayese kabul etmeyecek şekilde faaliyette bulunmuştur. Osmanlı hanedan mensupları arasında şiir yazanlar şunlardır:
I.Mehmed
II.Murad
II.Mehmed (Avni)
II.Bayezid (Adli)
Şehzade Mustafa
Şehzade Mahmud
Şehzade Korkud (Harimi)
Şehzade Cem
I.Selim
I.Süleyman (Muhibbi)
Şehzade Mehmed
II.Selim
Şehzade Mustafa (Muhlisi)
Şehzade Cihangir (Zarifi)
Şehzade Bayezid (Şahi)
III.Murad
Şehzade Orhan
III.Mehmed
Şehzade Mustafa
I.Ahmed (Bahti)
Şehzade Mehmed -I.Ahmed’in oğlu- (Şair)
II.Osman (Farisi)
IV.Murad
IV.Mehmed
II.Ahmed
II.Mustafa (Meftuni-İkbali)
III:Ahmed (Necib)
I.Mahmud (Sebkati)
III.Mustafa (Cihangir)
III.Selim (İlhami)
II.Mahmud (Adli)
Adile Sultan
Abdulaziz
IIAbdulhamid
V.Murad
V.Mehmed
II.Abdulmecid
Osmanlı hanedanının şairlik konusunda diğer hanedanlarla mukayese edilemeyeceğini açıkça ortaya koyan bu tablo diğer sanatlar söz konusu olduğu zaman da fazla bir değişkenlik göstermez. Mesela hanedan mensuplarının en az şairler kadarı hat sanatıyla ilgilenmiştir. Sekiz hanedan mensubu musikişinas ve bestekardır. Ayrıca resim, kuyumculuk, nakkaşlık, marangozluk gibi alanlarla ilgilenen hanedan mensupları da vardır.
Osmanlı hanedan mensuplarının şiir ve diğer sanat dallarıyla meşgul olmaları en başta almış oldukları eğitim ve yetiştikleri çevre ile ilişkilidir. Hanedan mensupları şiiri ve şiirle ilgili bilim dallarını (ilm-i aruz, karz-ı şi’r, belagat …) öğrenmiş ve yüksek bir kültür ile şairliğe yönelmişlerdir. Osmanlı eğitim sistemine göre yetiştirilen Kırım hanedan mensupları da bu şekilde şiirle meşgul olmuşlardır. Bu alanda Enderun Mektebi’nin verdiği eğitim dikkat çekicidir. Nitekim bu mektepte okutulan dersler arasında şiir, inşa ve musiki dersleri bulunmaktadır. Aynı zamanda sarayın içerisinde bulunan ve nadide eserlerden oluşan kütüphane, öğrencilerin çalışma alanlarında derinleşmelerine geniş ölçüde imkan sağlamıştır.
Osmanlı şehzadelerinin tahsil hayatının 5-6 yaşlarından itibaren başladığı bilinmektedir. Bu yaşlarından yaşamlarının sonuna kadar devam eden bir eğitim süreci söz konusudur; ancak bu durum şehzadelerin kafes hayatına başladıkları döneme kadar geçerlidir. Şehzadelerin sancağa çıkarılma geleneklerine son verilip saraya hapsoldukları dönemden itibaren eğitimci konumu ziyadesiyle cariyelerin eline geçmiştir.
Osmanlı hanedan mensuplarının şiire yönelişlerinde psikolojik unsurların etkisinden söz eden araştırmacılar da vardır. Bu durum oldukça geri planı oluşturmakla birlikte hanedan mensuplarının şair olmalarını değil şairlik karakterlerini etkilemiştir. Bütün yaşamları sıkıntı içinde geçen Cem Sultan’ın ve Kanuni’nin oğlu Şehzade Bayezid’in hasb-i hal tarzı şiirleri bu duruma örnek gösterilebilir. Bu şiirler, şairlerinin kişisel sıkıntılarını konu almaktadır. Özellikle Şehzade Bayezid, bütünüyle kendi macerasını nakletmiş, İran’a kaçışını ve orada çektiği sıkıntıları şiirine taşımıştır. Saltanatı elinde bulunduranlar ise daha farklı kişisel konuları ele almış; özellikle klasik dönem padişahları yaptıkları işleri şiirle dile getirmişlerdir.
Şair Osmanlı Padişahları:
Osmanlı padişahları, devletin kuruluş yıllarında sanat ve edebiyat ile yeterince ilgilenme fırsatı bulamamışlardır. Anadolu’daki mevcut siyasi dağınıklık, beylikler arası mücadeleler, himaye ve iltifat yoluyla sanat ve edebiyat çevrelerini teşvik edecek kudretli beylerin azlığı edebi hayatı olumsuz yönde etkilemiş, bu nedenle yüzyılın şairleri genel olarak divan tertip edememişlerdir.
Osmanlı padişahlarının şairlerle ilk ciddi temasının Yıldırım Bayezid ile başladığı bilinmektedir. Bursalı Niyazi, divanını Yıldırım Bayezid’e ithaf etmiştir. Şeyhoğlu, Hurşid ü Ferahşad adlı mesnevisini bu padişaha sunmuştur. Ahmedi, Hamzavi ve Ahmedi Dai gibi şairler Yıldırım Bayezid’in oğlu Emir Süleyman’a bağlanmışlardır.
Kaynaklarda II.Murad’a kadar gelen padişahların şiir yazdığı bilgisine rastlamak mümkündür ancak kayıtlı örneklerin üslubundan ve muhtevasından anlaşıldığı kadarıyla söz konusu şiirler sonradan padişahlara mâl edilmiştir. Bu çerçevede elde kayıtlı şiir örneklerinin bizzat kendisine ait olduğu kesinlik taşıyan ilk şair Osmanlı padişahı II.Murad’tır.
Alim, şair, hattat ve müzisyen olan II.Murad Osmanlı rönesansının kurucusudur. Şiirlerinden ve hat örneklerinden ciddi bir sanat ve edebiyat eğitimi aldığı anlaşılmaktadır. Özellikle hocaları İbn Arabşah ve Ahmed-i Dai, II.Murad’ın şairlik yönünü etkilemişlerdir. II.Murad’ın, Anadolu’da milli edebiyatın yaygınlaşmasında önemli rol oynayan Hacı Bayram Veli ile de yakın ilişkisi olmuştur. II.Murad’ın saltanat yıllarında şiir olağanüstü derecede önem kazanmıştır. Şairlere yıllık bir tahsisat bağlama geleneği bu dönemden başlayarak Kanuni Sultan Süleyman devrine kadar devam etmiştir. Bu devirde şiir, inşa ve musiki birçok yeni dersle birlikte Enderun Mektebi ders cetveline ilave edilmiştir. II.Murad adına yazılmış olan 37 eserden 21’inin mesnevi olması bu padişahın şiirle ilgisinin boyutlarını göstermesi bakımından önemlidir. II.Murad, Muradi mahlasıyla şiirler yazmıştır.
II. Murad’ın oğlu Mehmed (Fatih) devrin en şöhretli alimlerinden dersler alarak yetişmiştir. Hemen her alanda ciddi bir eğitim gören II.Mehmed matematik, balistik, felsefe ve edebiyatta alim olup Arapça, Farsça, Latince, İbranice, Sırpça dillerini de öğrenmiştir.Şair hanedan mensupları arasında adının dışında mahlas kullanan ve bir divan oluşturacak kadar şiir yazan ilk kişi Fatih’tir. Şiirlerinde Avni mahlasını kullanmıştır. Yüzyılın iki büyük edebi şahsiyeti olan Sinan Paşa ve Ahmed Paşa, Fatih’in edebiyat hocaları olarak dikkati çekerler. Özellikle Ahmed Paşa neredeyse kendisinden sonra gelen bütün ciddi şairleri etkilemiştir. Fatih, hocası Ahmed Paşa’dan olduğu kadar Şirazlı Hafız’ın ve Şeyh Sadi’nin şairlik karakterlerinden de etkilenmiştir. Fatih’in tasavvufa olan eğilimi şiirlerinde önemli derecede hissedilir.
Fatih’ten sonra Osmanlı tahtına oturan II.Bayezid, şairliğinin yanı sıra hattat, bestekar, müzehhib ve yay imalcisidir. Şiirlerinde Adli mahlasını kullanmıştır. Osmanlı hattatlarının üstadı Şeyh Hamdullah, II.Bayezid’in hocasıdır. II.Bayezid’in, o devirde bütün Avrupa kütüphanelerinden daha geniş bir kütüphaneye sahip olan Müeyyedzade Abdurrahman Çelebi ile yakın dostluğu bilinmektedir. Söz konusu kütüphane daha sonra dağılmış ve kitapların çoğu çeşitli yollarla Avrupa’ya taşınmıştır. II.Bayezid otuzdan fazla şaire maaş bağlamış, her yıl Molla Cami ve Devvani’ye caizeler göndermeyi adet edinmiştir. İtalya’ya, Türkistan’a ve Arabistan’a entelektüel bakımdan ilgi göstermiştir. II.Bayezid vasat düzeyde bir şairdir. Daha çok Ahmed Paşa’nın etkisinde Türkçe ve Farsça şiirler yazmıştır. Yazdığı şiirlerin bazıları Necati, Cafer Çelebi, Vasfi ve Müeyyedzade gibi şairler tarafından tanzir edilmiştir
II.Bayezid’in oğlu Selim (Yavuz), şair Osmanlı padişahlarından olup aynı zamanda dedesinden ve babasından sonra Osmanoğulları’nın en bilgin kişisidir. Selimi mahlasıyla şiirler yazmış ve Farsça divan tertip etmiştir. Osmanlı hanedanının en büyük şairidir. Muallim Naci’ye göre Anadolu’da Farsça şiir yazan şairler arasında en kabiliyetli olandır. Şehzadeliğinden itibaren sarayını şairlerin cazibe merkezi haline getirmiştir. Zati, Lami, Ahi Çelebi gibi şairlere ulufe vermiş; yabancı şairlerden Kazvini ve Şemsi’ye iltifatlarda bulunarak himayesi altına almıştır. Ünlü tarihçi ve padişah hocası Saadettin Efendi, Selimname adlı eserinde Yavuz Sultan Selim’in geceleri genellikle kitapla meşgul olduğunu ve hazine-i amirede bulunan değerli kitapları okuduğunu kaydetmektedir. Sultan Selim, Ali Şir Nevai’ye nazire söyleyen şairlerdendir. İran edebiyatını çok iyi bilen Yavuz Sultan Selim, özellikle Hafız, Sadi, Selman ve Cami gibi şairlerden etkilenmiştir.
Yavuz Sultan Selim’den sonra Osmanlı tahtına batılıların Muhteşem ve Osmanlılar’ın Kanuni adını verdikleri Sultan Süleyman oturmuştur. S.N.Fisher’e göre hiçbir hükümdar onun kadar ciddi bir eğitim alarak yetişmemiştir. Kanuni Sultan Süleyman, şiirlerinde Muhibbi mahlasını kullanmıştır. Divanında ustaca yazılmış şiirlerinin dışında birçok şiirin varlığı, cülusundan önce çok şiir yazdığını göstermektedir. Kanuni’nin divanı bütün divanlar arasında en hacimli olandır. Sultan Süleyman’ın büyüklüğünü kabullenen tarihçiler onun devrinin on büyük sadrazamı olduğunu ve on mümtaz vasıflı defterdar ve nişancısı yanında on büyük alim ile on büyük şair bulunduğunu belirtmektedirler. Gerçek bir şiir zevkine malik olan Kanuni, Baki gibi büyük bir kabiliyeti bulup ona mevki vermesini padişahlığının en zevkli birkaç hadisesinden biri olarak görmüş ve kendi şiirlerini, nazireler yazması için Baki’ye göndermiştir. Kanuni, biri Farsça üçü Türkçe olmak üzere dört divan oluşturacak kadar şiir yazmıştır. Türk şairlerinden Ahmed Paşa, Necati, Baki, Fuzuli ve Hayali’den; İran şairlerinden Sadi, Hafız, Cami, Selman, Nizami ve Attar’dan; Arap şairlerden ise en fazla Hassan’dan etklenmiştir. Etkilendiği ve özendiği İran sanatkarlarının isimlerini şiirlerinde zikretmiştir. Kanuni, sahip olduğu şiir bilgisi sayesinde konuşur gibi bir rahatlıkla şiirler yazmıştır. İran’a sığınan oğlu Bayezid ile manzum mektuplaşmalarında aynı vezin ve söyleyişle oğluna verdiği cevaplar bu bakımdan dikkat çekicidir.
Kanuni’den sonra tahtın sahibi olan II.Selim, E.J.Wilkinson Gibb’e göre sultan şairlerin en zarifidir ve yazdığı az sayıdaki şiiri zamanının sanatkarane şiirleri tarzındadır. Selimi mahlasıyla şiirler yazan II.Selim, sancakbeyliği dönemimde oldukça geniş bir edebi çevre edinmiştir. Saltanat yıllarında da şair ve sanatkarları yakınında bulundurmaya özen göstermiştir. II.Selim’in eğitimle ve çevreden gelen tesirlerle edindiği şiir bilgisi şu beyitte kendini gösterir:
Biz bülbül-ü muhrik dem-i gülzar-ı firakuz
Ateş kesilir geçse saba gülşenimizden
İ.H.Uzunçarşılı’ya göre bu beyit bir divan değer kuvvettedir. N.S.Banarlı’ya göre bu beyit II.Selim’in şairlik derecesi hakkında yeterli fikri verecek güzelliktedir. Yahya Kemal bu beyiti Selimiye Camii ile eş tutmuş ve tazmin etmiştir.
II.Selim’in oğlu III.Murad da şair Osmanlı padişahlarındandır. Aynı zamanda hattat ve müellif olan III.Murad, Türkçe, Arapça ve Farsça üç divan sahibidir. Hattatlık kabiliyetini Müniri divanını istinsah ederek göstermiştir. III.Murad, Osmanoğulları arasında Şehzade Korkud’tan sonra en çok ilmi eser veren ve Kanuni’den sonra en çok şiir kazan kişidir. Şairlik karakteri üzerinde tasavvufun ciddi etkisi söz konusudur. Dini ve tasavvufi bilgisinin ve tarikat çevreleri ile kurduğu yakın ilişkinin etkisiyle dua ve yakarış içeren pek çok gazel yazmıştır. Şiirlerinde Muradi mahlasını kullanmıştır.
III.Murad’tan sonra Osmanlı tahtına Safiye Sultan’dan olma III.Mehmed geçmiştir. Safiye Sultan’ın oğlu olması münasebetiyle büyük bir ilgi ve özen görmüş olan III.Mehmed, şehzadeliği döneminde iç karışıklıklar nedeniyle iyi bir edebi muhit oluşturamamıştır. Onun saltanat yıllarında yaşanan siyasi ve iktisadi sarsıntıların etkisi sanat ve edebiyat dünyasını da etkilemiş ve bu dönemde edebiyat bir hayli gerilemiştir. Şiirlerinde Adli mahlasını kullanan III.Mehmed’ten günümüze ancak iki şiir gelebilmiştir.
III.Mehmed’in oğlu ve ondördüncü Osmanlı padişahı olan I.Ahmed, Bahti mahlasıyla bir divançe oluşturacak kadar şiir yazmıştır. İyi bir eğitim almamasına rağmen doğuştan gelen yeteneği, kendinden önceki padişahların şair oluşu ve kendinin de bu geleneği devam ettirme arzusu I.Ahmed’i şiirle meşgul olmaya sürüklemiştir.
Amcası I.Mustafa’dan sonra onaltıncı padişah olarak tahta çıkan II.Osman (Genç Osman)14 yaşına kadar Arapça, Farsça, Latince ve Yunanca dillerini öğrenmiştir. Şairliğin yanı sıra hat sanatıyla da meşgul olmuştur. Atlara duyduğu sevgi nedeniyle Farisi mahlasını seçmiştir. 80 kadar şiir yazmış olan II.Osman, divan sahibi padişahlardandır. Şiirlerinde, divan edebiyatında sıkça görülen mazmunlara ve kıssalara rastlanır. Şiirde en başarılı görülen yönü dilinin sadeliğidir.
II.Osman’dan sonra tahta geçen kardeşi IV.Murad, şiirle uğraşan Osmanlı padişahlarındandır. Şairliğinin yanı sıra hattat ve bestekardır. Aynı makamda (Hüseyni) altı peşrev bestelemiştir. Şiirlerinde Muradi mahlasını kullanmıştır. Yazdığı şiirler, mecmualarda, tezkirelerde ve çeşitli tarih kitaplarında kalmıştır. Şiirlerinin içeriğini siyasi, sosyal ve günlük olaylar oluşturmaktadır. Kendisi de bu gibi olayları şiirlerinin yazılış sebebi olarak gösterir.
IV.Murad’tan sonra gelen Osmanlı padişahlarından on ikisi daha şiirle meşgul olmuştur. Bunlardan avcılığıyla şöhret bulan IV.Mehmed, Vefai mahlasıyla az sayıda şiir yazmıştır. Divanı yoktur.
II.Ahmed şair ve hattat padişahlardandır.
II.Mustafa, İkbali ve Meftuni mahlaslarıyla şiir yazmıştır.
Yirmiüçüncü Osmanlı padişahı olan III.Ahmed, adının dışında Necib mahlasıyla şiirler yazmıştır. Aynı zamanda iyi bir hattattır. Lale Devri padişahı olan III.Ahmed’in, gayet sade bir dille yazdığı şiirlerinde tasavvuf unsuru ön plandadır.
Şair padişahlardan I.Mahmud, Sebkati mahlasıyla az sayıda şiir yazmıştır.
Yirmialtıncı Osmanlı padişahı olan III.Mustafa, Cihangir mahlasıyla şiirler yazmıştır. Şiirlerinde dindarlığı göze çarpar. Devrin siyasi ve sosyal sıkıntıları şiirlerinin içeriğini oluşturmuştur.
Adının dışında İlhami mahlasını kullanarak şiirler yazan yirmisekizinci Osmanlı padişahı III.Selim, her yönden sanatkarane bir kişiliğe sahiptir. Türk musikisinin dahi bestekarlarından olup yeni makamlar icad etmiştir. Evcara, Suz-i dilara makamları bunlardandır. Devrinin ve bütün eski edebiyatın en önemli şairlerinden olan Şeyh Galib’i himaye etmiştir. III.Selim’in divanında divan edebiyatının hemen her türlü nazım şekline rastlamak mümkündür. III.Selim, düşüncelerini basit ve fakat samimi bir söyleyişle dile getirmiştir. Şiirlerinde ince bir serzeniş ve mahzun bir eda sezilmektedir.
Otuzuncu Osmanlı padişahı olan II.Mahmud, Adli mahlasıyla şiirler yazmıştır. Şiirleri daha çok şarkı, tahmis ve gazel tarzındadır. Aynı zamanda bestekar ve hattattır.
Otuzikinci Osmanlı padişahı olan Sultan Abdulaziz’in şair olduğu konusunda şüpheler mevcuttur ancak iyi bir bestekar olduğu bilinmektedir. Zuhuri Danışman, Osmanlı İmparatorluğu Tarihi adlı eserinde bu padişaha ait olduğu iddiasıyla bir şiiri ortaya koymaktadır.
II.Abdulhamid ve V.Murad birkaç şiir yazacak kadar şairliğe yönelmişlerdir.
V.Mehmed ise Reşad mahlasıyla Çanakkale şehitleri için bir manzume yazmıştır.
Osmanlı hanedan mensuplarının şairlik kabiliyetleri yalnızca ilhama dayalı değildir ve aldıkları ciddi eğitimin şairlik kabiliyetlerinin gelişmesinde ve şair kişiliklerinin şekillenmesinde önemli rol oynadığı muhakkaktır. Padişahların yakın çevresinde bulunan şairlerden gelen tesirler bir başka etken olarak dikkati çekmektedir. Bunların yanı sıra Orta ve Yeniçağ’da şiirin entelektüel kimliği tamamlayıcı bir özellik olarak görülmesi padişahların şiirle meşgul olmalarını adeta zorunluluk haline getirmiştir.