5
Yorum
2
Beğeni
0,0
Puan
1016
Okunma


"Sen ölürsen ben ne yaparım?"
Çok duyarız biz bu sözü. Oyuncu filmin ölüm sahnesinde ölecek olana söyler. Şöyle bir cızz eder içerilerde birşey. Karar veremeyiz ölene mi kalana mı üzüldüğümüze. Ama üzülürüz. Empati kuranımıza daha bir dokunur bu sahne.
Sevdiklerimiz ölürse biz ne yaparız?
Geçenlerde bir sohbet ortamında bir gelin anlatıyordu: "Sabah kalktım. Kaynanam daha uyanmamış. Benden önce kalkar. Aman dedim kadın öldü mü yoksa? Akşam bulaşıkları toplamamıştım, camlar leş... Haftaya benim oğlanın doğum günü var. Kötü oldu bu. Dedim gidip bakayım, öldüyse bi çırpı bari mutfağı toplayayım falan sonra çağırırım milleti... Derken kayanam sesleniverdi...." Fazla mı vicdansız geldi ? Bana hayır...
Gerçekten insanlar böyle şeyler hayal eder mi?
Ben ederim. Çoklukla en sevdiklerimi kaybettiğimde neler kaybedeceğimi, hayatımın nasıl değişeceğini... Sevdiğimin, anamın, babamın, nefret ettiğim politikacının, seyrettiğim televizyon dizisindeki kötü karakterin... Çok kişinin ölümünü hayal ettim.
Sevdiklerinin ölümünü düşünmek aslında insanı ölümü kadar yaralıyor. Yoksunluk hissini, eksikliklerinde hayatının ne kadar karışacağını, planlarının onlara bağlı iplerinin boşa düşmesini hayal etmek korkutuyor. Sana sevgiyle baktığını, düşüp dizini kanattığında sana özenle pansuman yaptığını, hadsizin birinden seni kurtarışını, hiç düşünmeden borç para verişini... Anan-babansa söz konusu; hayatının temelinin sarsılacağını biliyorsun. Yaşın kaç olursa olsun... Tarif için cümle bulamıyorsun kendine... Eşin, sevgilinse; romantik anlarınızı, saçlarını okşayışını, gecelerin o sıcacık anlarını, kıskanmalarını, gururlanmalarını... Aklının çarkları diş gıcırdatıyor düşünürken. Kabul edilir gelmiyor.
Kalp öleni yaşayandan daha çok seviyor aslında. Çünkü artık seni kızdıramıyor, kıramıyor. Kötü anılar sevdiklerin söz konusu ise bir bir silinip gidiyor. Tam tabirle "kör ölünce badem gözlü oluyor." Bu daha hayal ederken bile böyle... Ama hayal ederken bile, içinde biryerler hayattaki pozisyonunu düzenlemeye başlıyor. Kendini düşünmeye başlıyor. Kesilecek geliri ya da tam tersi masrafların ya da sorumlulukların azalacağını düşünmeye başlıyor alt beyin. Mesela; orta sınıf bir ev hanımı kocası ölüm döşeğindeyken aklının bir yanı onun emekli maaşının ona yetip yetmeyeceğini düşünürken buluyor kendini. Hiç bir eve sığdıramadıkları babalarının ev kirası, bakım masrafının ortadan kalkmasıyla nasıl rahatlayacaklarını düşünüyor evlatları.
Aynı biçimde insanlar hayal kurarken sınır tanımıyorlar sevmedikleri kişiler için. Hatta kriminal hayaller kuruluyor bazen. Şöyle öldürseler, böyle zehirleseler, hatta şöye gebertsem... Hayatının kötülerinin gidişi ile griden maviye dönecek göklerinin hayallerine tav oluyor hemen herkes. Ah tabii, Allah’a emanet ediliyor beddua etmemek için. Ama içten içe o mutlu, sinsi sevinmeler geziyor beynin loblarında.
Biz çok da romantik değiliz ölüm konusunda. Tabii ki istisnalar hariç. Çünkü ölümün sıradanlığının farkındayız. Kendi ölümümüz hariç... Onu tasavvur edemiyoruz pek. Bir- iki tahminden ibaret kısık düşüncelerle yetiniyoruz. Çünkü hiçbirimiz ölmek istemiyoruz.
Sevdiklerimizin bize "Sen ölürsen ben ne yaparım?" larına da bu yüzden çok prim vermiyoruz. Cümlenin olasılık hesabını tutturmak için yetmiyor matematiğimiz.
Ölen ölüyor, kalan sağlar bizimle...
"Ruh ölümsüzdür, ben hep yanında olacağım" demek yeterli geliyor sevdiğimize.
Hepimiz gizliden bu tür cümleleri kurarken, başkalarının da kurmadığını düşünmek fazla bencilce. İnkar ise saçmalık. Akıl ve fikir çalışıyor, bazen ayan beyan bazen içten içe.
Bir kaç gün önce bir şairin ölürsem diye yazdığı bir şiir okudum. Dua istemiş, mezarına çiçek, iyi hatırlanmak istemiş . Unutulmamak istemiş özetle. Bu yüzden yazmış şiiri. O da düşünmüş. Kendi ölümünü, babası ve evladının ölümünü...
Sevdiklerime benim de bir çift lafım var o şair gibi: Ölürsem siz ne yaparsınız biliyorum. Yaşarsınız. Yaşayın en iyi biçimde.