1
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
601
Okunma
Kilise’nin bizatihi kendisinin ilim, fikir ve hürriyetlere karşı takındığı korkunç bir tarihi geçmişi vardı. Kilise Avrupa’da zulmü alkışlıyor , hakikate karşı çıkıyordu. Cehaleti savunuyor, ilme karşı savaş açıyordu. Derebeyliği savunuyor, adaletle savaşıyordu. Kralları koruyor, halka zulmediyordu.
Hurafelerin peşine takılıp bilim, fikir ve düşünceye savaş açan kilise; hürriyet ve adalet isteyen bilim adamlarıyla karşı karşıya gelince Rahip ve Papazlar şöyle bağırmaya başladılar:
“Kral ve papazların dışındaki herkesi asın.”
Bu dönemde binlerce fikir ve bilim adamı asıldı. Vücutları kızgın şişlerle dağlandı. Engizisyon mahkemeleri sorgusuz, sualsiz binlerce masun kişinin canına kıydı.
Kilise bütün bu zulümleri din adına, Allah adına , İsa (as) adına yaptı. İlim ve fikir adamları bu zulümlere şahit olunca kilisenin ve papazların temsil ettiği dini inkâr edip isyan ettiler. Kilisenin bu zulüm ve baskılarının neticesi Avrupa’da çeşitli fikir akımlarını ortaya çıkarttı. Dini halkı uyutan afyon olarak nitelendirdiler. Zengin ve kuvvetlilerin, fakir ve zayıfları sömürmek için kullandığı bir tuzak olduğunu ileri sürdüler.
Batıda kiliseyle aydınlar arasında bir savaş olmuştur. Ancak bu savaş Avrupa’ya hastır.
Evet Kilise’nin böyle bir geçmişi var. İşte günümüzde yaşanan sözde İslam da sömürgecilerin İslam elbisesi giydirdikleri bambaşka fikirlerdir. İslam başkalaştırılarak ve İslam davet anlayışı yok edilerek, Müslüman halklar hiçbir siyasi talebi olmayan yığınlar haline getirilmek istenmiştir.
Sanki İslam bilime, fenne, teknolojiye karşıymış, insanları geri bırakıyormuş gibi bir yaşam felsefesizliği içine sokmaya çalıştılar. Sanki Müslümanlar batılılar gibi kütüphaneler yakmış, bilim adamlarını sokaklarda asmıştı. Halbuki İslam’ın tarihinde bu tür olayların serüveni yoktur.
Çeşitli dünyevi endişeler, makam, para, asabiyet gibi duygu ve düşünceler insanları çoğu kez aklın gösterdiği yoldan alıkoymuş, heva ve hevesin peşine takmış ve doğruluğu bilinen şeylerden inanmaktan alıkoymuştur. Bizans kralı Herakliyus’a Hz.Muhammed (sav)’in İslam’a davet mektubu ulaşınca Müslüman olmak istemişti. Ancak Müslümanlığını ilandan önce komutan ve din adamlarıyla meseleyi paylaştı. Onların sert bir şekilde karşı çıkmaları ve eğer Müslüman olursa tahttan indirileceğini söylemeleri sonucu kararından vazgeçme gereği hissetti. Bu durum makam ve servet hırsının iman etmenin önündeki engellerden birisi olduğunun göstergesidir.
Firavun da Hz.Musa (as)’ın getirdiği mucizelerin Yüce Allah katından olduğunu bir beşerin bu kadar olağanüstü olayları gerçekleştirmesinin imkansız olduğunu çok iyi biliyordu. Hatta ona zarar verirse kendisinin yok olacağını bildiği için ona çok yumuşak davranıyordu. Fakat kendi kibri ve büyüklük taslaması yüzünden inanmak istemedi. Yüce Allah, Firavun ve onun yardakçılarıyla alakalı olarak bu gerçeği şöyle açıklıyor:
“Vicdanları, onlar (ın doğruluğuna) kanaat getirdiği halde, sırf haksızlık ve böbürlenme yüzünden onları inkâr ettiler.”
İşte tarih boyunca kilisenin menfi İslam’ın ise müspet olduğunun birkaç göstergesi.
Saygılarımla.
Fırat SÖYLEMEZ 20.12.2017 ( 00:33)