5
Yorum
2
Beğeni
0,0
Puan
1939
Okunma
Mel...malulen...patiler ve rüzgâr.
Her şey bu dört kelimenin sürekli beynimde tur atmasıyla başladı.
Mel;
Madem benim dişlerim onun etine geçmiyor, madem onun huysuzluklarıyla başedemiyor ve hakettiği kavgayı yapamıyorum o vakit ben de başka bir kavgaya bulaşmalıyım.
Şöyle cana can dişe diş bir kavga.
Şimdilik beklemede
beklesin.
Malulen;
Bir kaç haftadır iş yerinde sabit konu; Fikret müdürümüzün genç yaştaki zorunlu emeklilik süreci ve sonrasında gelişen trajikomik haller.
Aceba ileriki yıllarda ben emekli olunca ne halde olurumlar.
Şimdilik o da bir köşede beklemede
beklesin.
Patiler;
Her sabah işe giderken yoluma gül dökme seansları. Yere yatmalar, etrafımda dönmeler, sırnaşmalar.
Şipşirin hallerle eğlenceli dakikalar.
O da akşam yol gözlemekte
gözlesin.
Ve bütün bunların dışında olacaklardan habersiz olan ben.
"Hava güzel günlük güneşlik. Araç kullanmak ićin uygun bir gün değil.
Temiz havayı teneffüs ederek işe gitmek keyfli bir durum. Günü daha keyfli yapmak ićin ögle arası anneme gitme fikride şahane.
Uzun zamandır ona "yasıttar" dedirtecek bir olay olmasa da, havadan sudan konuşmak ikimize de iyi gelecek.
O vakit yol anne evi.
Her iyi şey çabucak bitiyor. Bu kısa molada çabucak bitince tekrar işe gitmek için yola koyulmam laźım. Tam kapıdan çıkarken eşikteki bir anıya söylenerek çıkmaksa başka bir acı.
Oysa bazen olaylar karşısında yapacak hiçbir şey yok. O vakit o anıyı orada bıraķip işe gitme zamanı geldi bile.
Adımlarım işyerine yaklaştıģında tuhaf bir sey oldu ama ne oldugunu bir türlü çözemiyordum.
Ayaklarım yerden kesiliyor gibi.
Ama nasıl ?
Bütün gücümü ayaklarıma veriyorum...nafile. dengemi koruyamıyorum.
Bu şaşkınlık arasında ne olduģunu anlamaya çalışırken kendimi pikaçhu gibi hooop yukarıda hemen sonrasında da gümm aşşağıda buluverdim.
Can havliyle arkama döndüğümde kaski olmayan bir sürücü motorunun üstünde olayın şokuyla bana bakıyordu.
Hem şaşkınım, hem acılar ićindeyim hem kavga etmem lâzım
İşte fırsat...
Manyak mısın sen adam!?
Manyak mısın!?
Kör müsün!?
Beni nasıl görmezsin!?
Aklın nerede!?
_Hanfendi n’olur sakin olun. Çok özür dilerim. Güneş gözüme gelince sizi göremedim.
Hem kask takmıyorsun hem beni görmüyorsun bir de güneş vardı diye bahaneler uyduruyorsun!
_Hanfendi lütfen beraber hastaneye gidelim ve bu olayı aramızda halledelim.
Aramızda!!!
Pişkinliģin bu kadarı olmazdı ama oluyordu işte.
Madem öyle peki sizin dediğiniz gibi olsun aramızda halledelim bu işi.
Beş dakika sonra ağrıyan, sızlayan, sıyrılan yanlarimla doktorun karşısındaydık.
Doktor yanımdakini yakınım zannederek ne olduģunu sordu. Pişkin zat kendince bir şeyler anlatacaktı ki lafı aģzından kaptım.
Doktor bey, ben yolun kenarından giderken kendileri bana çarptı. Üstelik kaskı yoktu. Üstelik şahidim var. Üstüne üstelik şikayetçi olmamamı istedi.
Bakın her tarafım perişan ve ben kendisinden şikayetçiyim.
Adam, şaşırmıs, bozulmuş aramızda kalacaģını zannettiği bir olayın içinden çıkmanın telaşındayken ben röntgen odasının yolunu tutmuştum bile.
Onu gereken yerlere havale edip cezasını aldırdıktan sonra kendi payıma düşenlerle başbaşa kalmıştım.
Belkide Allah demişti ki;
Madem Mel ile kavga edemiyorsun al sana başka biri. Hırsını gider.
Madem meslekdaşının emekliliği seni bu kadar meşgul etti. al sana kısa vadeli emeklilik.
Madem anacına "yasıttar" dedirtecek bir olay yok. Al sana olay.
Ve tabiii bu işten en kârlı çıkan evin tombiltoş kedisi.
Onbeşgünlük raporun on gününde keyfi gül bahçesi.
Benimse her yanım
mosmor.