4
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1057
Okunma


Çocuklar bağrışıyordu dışarıda. İçerideyse başka türden bir bağrışma vardı. Burada da çocuklar vardı gerçi ama bağıran onlar değildi. Aksine sessizlikleri yoğun bir kütle olmuş, kapamıştı yüzlerini. Baba dedikleri o adam önündeki masada devrilmiş boş şişeden az önce içtiği o sıvının yarattığı bulutsu perdenin ardından zar zor seçebildiği şekillere nedenini bilmediği kocaman öfkesini kusup duruyordu. Zaten o öfke değil miydi o boş şişeyi bu odaya getirip de dünyalarının tam merkezine koyan?
Odadaki iki çocuk sus pus olmuş, başka çocukların böyle şişelerin merkezde olmadığı bambaşka bir dünyadan yolladıkları sesleri dinlerken, anne dedikleri kadın da buradaki herkes gibi tüm kimliklerinden sıyrılmış; bilincini yitirmiş bir adamı kuşatan o duvarların ardında çırpınıp duran kocasının ne zaman sızıp kalacağını soruyordu kendine. Şimdiye dek çoktan devrilmiş olmalıydı divana. Devrilsindi ki her zamanki akış devam etsin, dışarıdaki çocukların bağırışları çok da uzak bir yere ait sesler gibi gelmesindi çocuklarına.
Bilsinlerdi ki onlar da az sonra çıkabilecekler dışarı, o seslere kendilerininkini de katıp “biz de çocuğuz” diyecekler... En çok da kendilerine söyleyeceklerdi bunu. İhtiyaçlardı vardı bunu söylemeye çünkü. Bunu unutturacak öyle çok şey vardı ki bu evde!
İşte devrilmişti kafası adamın, çocukların sabah ‘baba’ dedikleri. Kadın boynu tutulmasın diye yerinden kalkacak oldu... Yastığı düzeltmek, adamın başını daha rahat bir pozisyona sokmaktı niyeti.
Tam yaklaşmıştı ki adama; eli havada kaldı birden. “Ya ayılırsa Allah’ın belası?!” dedi. “Ya çocuklar yine o ölüm sessizliğine bürünürse..?”
Çocuklar o sızdığından beri mırıl mırıl konuşuyorlardı oysa. Hatta bir ara güldüler bile bir şeye. Neydi o şey, öyle merak etti ki kadın! Bu odada öyle yoğun bir bulut vardı ki ötüyordu her şeyi karaltısıyla. Onlar o karanlıktan nasıl çekip çıkarmışlardı o gülünecek şeyi?
Yoksa o bulutsu duvar çoktan çekilmişti de kendisi mi zihninde yaratıyordu onu? Büyükler çocuklar kadar kolay kovamıyordu belki de görünmez kütleleri. Çocuklarsa onları oraya diken her neyse ortadan kalktığı an hatırlamıyorlardı bile ne duvarı ne de harcını... Hemen o olmadan önceki yerden devam ediyorlardı akışa.
Ama yetişkinler bu kadar kolay unutamıyorlardı maalesef. O duvar olsun olmasın fark etmiyordu onlar için. Şu an orada olmasa bile bir anda yine peydah olmayacak mıydı tüm heybetiyle? Bu diken üstünde olma hâlinde, onun yine karşıya dikilivermesini beklemek de başka türden bir duvar dikmiyor muydu zaten?
Elini geri çekti kadın. Hayır, göze alamazdı bunu. Küçücük bir temas ayılmasına neden olabilirdi bu uyuyan öfkenin.
Evet, bu sızmış kalmış adam kocası falan değildi. Uyuyan kocaman bir öfkeydi o. Değil dokunmak, nefesini bile hissettirmeden çekip gitmeliydi yanından. Az sonra çocuklara dışarı çıkmalarını söyleyecekti.