2
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
720
Okunma
At gözlüğü ile hayata bakanları gördükçe fıttıracağım neredeyse. İçerde yatması zor olmasa her gün kavga edeceğim. Bir insan hiç mi kendisini sorgulamaz. Herşyein adabı usulü olduğunu neden bilmemezlikten gelirler ki. Ankara’da dolaşmadığım, pazarlarında tezgah kurmadığım semt kalmadı. Hangi semtin insanlarının nasıl bir sosyolik yapıda olduğunu bildiğim gibi tezgahıma yaklaşmakta olan kişinin iç dünyasını hemen okurum. Bu konuda yanıldığım çok azdır neredeyse.
Malum havalar sıcak. Bu aralar şapka satışları fena sayılmaz. Müşterisine göre hizmette kusur etmiyoruz elimizden geldiği kadar. Bazen de bay- bayan fark etmiyor; tezgaha yaklaşırken alacak mı almayacak mı yoksa egosunu tatmin için pazarcıya işkence çektirecek bildiğim için ona göre ayağa kalkar ya da tahta taburemde oturup istifimi bozmam.
Neyse konuya geleyim:
İki bayan sallana sallana tezgahıma yaklaştılar. Şapkaları kafalarında denemeye başladılar ki ellemedikleri şapka kalmadı. En son melon şapkayı takıp aynada kikirdemeye kendilerine yakıştı yakışmadı diye gevezelik yapmaya devam ederken benim şalterler atmaz mı.
- Hanımefendi! Bu şapkayla aynen Banu Alkan’ a benzediniz.
- Kime?( Aslında duymuştu ama duymamazlıktan geldi.)
- Banu Alkan’a. Hanı Cüneyt Arkın’ın deniz kenarında film çevirdiği artist vardı ya: Banu Alkan. İşte tam ona benzediniz.
- Benzetecek başka birini bulamadınız mı?
- Yo, bir de bu tiple Türkan Şoray’ a benziyecektiniz.
Şapkayı öfkeyle tezgaha fırlatmalarıyla uzaklaşmaları bir oldu. Üstelik de beni kalaylayarak: Pis pazarcı. Bu pazarcı milletine güven olur mu. Hepsi zır deli.
Yok arkadaş yok. Pazarcının da sabrı bir yere kadar. Keşke Banu Alkan’ a benzemiş olsan. Onun tırnağı bile olmazsın sen.
3.8.2017 saat: 22:54
Güncemden!