5
Yorum
4
Beğeni
0,0
Puan
2432
Okunma

(Kimi yazıları hiç eğip bükmeden, olanca duyguları saklamadan,
yaşanılan, düşlenen ne varsa yazarız yazmasına da herkeslerden
gizleriz, kimseler okumasındır bütün çaba..
Sonra gün gelir üst üste, ya da duvardan duvara dizili yazıların içinden
çekip çıkarırsın bir tanesini..Kaleminden kendini dinlersin..
Hatırla(n)mak ve özlemle dolar yüreğin..
Oysa kimi duygularını sıradan bir filmde figüran repliklerine
serpiştirmişsindir fakat kimse o repliklerin kaynağını bilmez..
Duygularını, düşlerini, hüzünlerini parça parça dağıtmışsındır)..
.....
İflah olmaz bir Cumatesi;
Sokaktan gelen seslerle sabahın yaşanmaya başladığını duyumsadı..
Şehrin en sessiz sokağında olduğunu anımsayıp pencereden dışarı baktı..
Rengarenk uçurtmalarıyla çocuklar geleneksel şenliklerini kutluyorlardı..
Hayat her şeye rağmen ne güzeldi-Göğe baktı, adeta bulutlara dokunan
o, cıvıl cıvıl uçurtmalara..
Hepsi sanki birazdan güzel bir günün müjdecisi gibi diye düşündü..
Sevinçle çiçekli pazenin elbisesini geçirdi üstüne..
Uzun kumral saçını yine şöyle bir tarayıp çabucak dışarı attı kendini..
Güneşli güzel bir günde bir süre çocukların arasına karışmak geçti içinde..
Kaldırıma çıkarılmış bir masaya oturup çayını yudumlarken kulağına
gelen bir şarkının ezgisiyle kendinden geçmişti bile..
’Yağmur dindi, o gitti’ diye fısıldadı kendi kendine..
Uzaktan gelen şarkının içinde tatlı bir imgeydi hayalleri..
Yağmurun akşamdan kalan bütün kötülükleri de
beraberinde götürdüğünü düşünmeye başladı..
Bu düşüncenin ona kötülüğün felsefesini yazdırdığı
günlerini anımsayıp ürperdi..
Uykularını bölen sözcükler kadar maviydi ona dair düşleri..
Ama gitmişti işte.. Öylece.. Bir daha dönmemecesine..
Geçmişin bundan böyle asla yakasını bırakmayacağını biliyordu..
Sevinebileceği tek şey buydu ve büyük bir sevgiyle kabullenmeyi seçmişti..
Kimse neyi kabullendiğini bilmiyordu oysa..
Bazen tercihlerin dışardan zorla olsa da gelir bulurdu seni ve eğer
tercihler içinde bir yerlerde umudu büyütüyorsa koşulsuz sahiplenirsin..
Hiç kimsenin hiç kimseyi avutamadığı bir dünyada birden bire
ve sessizce çekip gitmişti Büşra..
Bazen hayat her türlü dener insanı, her yüzünü gösterir..
Bazende tesadüfleriyle öylesine hazırlıksız yakalar ki
kalbimiz daha hızlı atar, ruhumuz benliğimizden taşar, ya da
benliğimiz taş kesilir..
Kilometre levhalarında sesimiz, bir parça ışık
bir parmak sevda,bir tutam umuttu..
Nisan’ın ilk haftası göçerliğimiz, tenlerimiz, sevinçlerimiz
birleşiyordu Maşukiye’de..
Geceydi, dolunay ve bolkeseden yıldızlıydı hatta-
-Maşukiye’den Kartepe’ye hüznün de bir rengi olmalıydı!-
Yıllar sonra ve tasadüfler silsilesi içinde bir buluşmayı yol üstünde
üstelik kısacık bir zamana sığdırmak meşakkatli olduğu kadar
derin hüzünlüydü..
-Hangi şehhre gitsem hep bir cangıl hep bir kırmızı hüzün;
Her şeye rağmen bazı kentler kollarımın arasında büyük bir sevgi ve bağlılıkla
büyümesini sürdürecek..
Denizsiz kentlerime martılar su taşımaya devam edecek..
Üzerimdeki giysiden, karıncaların anlamsız telaşına kadar
her detaya hazırdım-
Birbirimizi uzak mesafeden görüp tanıyabilmek nerdeyse imkansızdı..
Hızlı adımlarla yürüyorduk birbirimize..
Az sonra birbirimizi bulmuştuk..Yağmur öylesine şiddetliydi ki,
durup öylece gözlerimizin içine baktık bir süre..
Sarıldık, kucaklaştık..Sımsıkı sarıldık birbirimize..
Hiç bırakmak istemedik birbirimizi..
Gözlerimiz hüznün bütün renklerini çiziyordu göğün çatısına..
Yağmurdan denize, rüzgardan gökyüzüne bütün sokaklarını
dolaştık kasabanın..Çiy düştü üzerimize, üşüdük..
Tek katlı ahşap evde bir bardak çayın sıcaklığında
çözüldük, çözüldük, çözüldük..
Umutsuzluklar paranteze alınmıştı..
Dili geçmiş bir zaman kendi içinde bir uzama dönüşüyordu..
Keşke diyorum,keşke, arka bahçeye açılan kapıya bakıp..
Dünyanın diğer yüzünü düşlüyorum bu anda..Peşim sıra gelen
bütün o sorulara yanıt olur sanki..
’Her yalnızlığın bir avuntusu vardır’ diyordu ustalar, oysa bazı
yalnızlıkların avuntusu olanaksızdı..
’Nezaket akıllılıktır’ diyor Arthur Schopen..Büşra, karşımda durmuş
olağanüstü nezaketiyle birikmiş bütün sözcüklerini bir çırpıda
sıralıyordu..
Aklın ispatından değil, alfabesini bilmediğimiz hüzünlerde apak geçmişin
yüzümüze tuttuğu ışıktan ötürüydü şaşkınlığım..
Bütünüyle kasvetli ve üşüten bir şehirde sön sözü;
’Defne yeprakları bu mevsimde de gülümser mi’? oldu..
Defne yaprakları arasından süzüle süzüle var çağlayanlara..
Geçtiğin yollardan pembeli, beyazlı, sarılı ebruli gece sefaları açsın..
Gece oldu mu, yakamoz desenli bir geceyi ört üstüne..
Ah bize sabaha varamayan akşamlar lazım cancağızım..
Rotasını kaybetmiş yıldızlar, kapısız evler, duvarsız sokaklar lazım bize..
Bize dinmeyen yağmurlar, kırçiçekleri, yeni bir alfabe lazım..
Kuşkun olmasın, ilmek ilmelk büyütüp, yağmur yağmur çoğaltıyorum
gülümseyişini..Sen o neredeysen mavi bir gülüş çiçek açar
el sürdüğün yaşama..Kuşkun olmasın, her Cumartesi
hakedilmiş şiirdir güzelden yana düşleri olanlara..
.....
Kalem, fırça ve deniz diyordu bir ressam..Kimse bilmiyordu
aslında şerit, dekor replikti hayat..
Dönüş yolunca hep sustum..Bir kitaba başlasam, ayracım yoktu..
Gidip bir dönem filme içimi döktüm..Şol kalbimi iki şehir arasında bırakıyorum..
.....
Göğe bakıyorum,çıkıntız,ağrısız kıpır kıpır bir
genişlik, kırılmamış mas mavi bir dünya düşleyerek..
İnandırmak istiyor insan kendini ..Oysa kendi oyunumuzu
oynuyoruz betimsiz dekorlarda..
Az ötede beni bekleyen bir ’şenliğin’ içinde kadraja gülümseyenler
makul isteklerimden anlamlar çıkarıyorlar..
Kırılgan bir kuş gelip konuyor yüreğime..
Aynı harften incinen iki çocuk gibi sahipleniyorum..
Dünya,herkeslerden habersiz genişçe bir harman kuruyor düşbahçeme...
Papatyalar ve gelincikçiçekleriyle kaplı geniş, uçsuz bucaksız
bir kır’a dönüşüyor..Sınırları, gökyüzü ve uzak-yakın tüm denizler,
yazılmayı bekleyen tüm sözcüklerin büyüsünde henüz
yazılmamış şarkıların notalarına dokunuyor..
Rüzgar en serin esintileriyle savuruyor saçlarımı..
-Olduğumuzdan çok yokluğumuz yaşıyor-
Mart-Nisan.Cumartesi..17..