2
Yorum
1
Beğeni
0,0
Puan
1323
Okunma

İstanbul’un gerdanlığına (Boğaz’ a) nakış olan bir ağacın ve İstanbul’un hikâyesi bu hikâye. Albeni, vefa haza güzellik akla gelir erguvan ve İstanbul denince. En ince ayrıntısına varıncaya kadar anlatamazsınız bu güzelliği; lâkin yaşarsınız ince ince. Zaten erguvan ve İstanbul denilmişse aylardan nisandır. En munis en hanımefendi ay nisan. İstanbul’un güzelliğine güzellik katmakla vazifelidir nisan ve erguvan. Erguvan nisan ve İstanbul serapa güzellik demek.
Kimi zaman, bir Nedim gazelinde tasvir edilen muhayyel güzelden esintidir. Kimi zaman, salkım saçak güzellik dolu erguvan dalıdır İstanbul nisanda. Cümle güzelllerin ve güzelliklerin el ele verdiği bir kenti sevmemek olur mu hiç. Biz İstanbul’u uzaktan seven âşıklarız. Hiçbir karşılık beklemeden seven üftadeleriz.
Kadim Türk şehirleri Semerkant ve Buhara kıskansa da bizdeki bu İstanbul sevgisini onların da bizdeki bu sevgiden dolayı, içten içe tarifsiz bir sevinç duyduklarına inanırım ben. Çünkü onlar da bir kültür silsilesi içinde İstanbul’la kardeş olmaktan gurur duyan efsane şehirlerdendir.
İstanbul, insanlığın ortak aşkı olsa bile o Türk’e ram olmuş bir nigârdır. Adına, besteler yapılmış, divanlar dolusu gazeller yazılmış bestenigâr. Nedim’i , Yahya Kemal’i Orhan Veli’yi bilumum yazar çizer takımını kendine âşık ettiği kadar; bencileyin avam takımını dahi üftade kılmıştır albenisi ile.
Anadolu’da hangi hanenin kapısını çalsanız, İstanbul’u bizzat görmeden âşık olmuş insanlar açar kapıyı size. Çoğu bir asker mektubunun kargacık burgacık yazısında okumuştur İstanbul’u. Bir kısmı kadim Yeşilçam’ın siyah beyaz filmlerinden bilir. Günümüzde ise renkli camların (televizyon) ekranlarından şahitlik eder İstanbul’a ve sever alabildiğine uzaktan da olsa.
Görmeden âşık olmak mümkün mü diyenlere kadim bir beyitle cevap vermek en iyisi:
“Söylemişler gelenler bizden evvel
Kulak âşık olurmuş gözden evvel” yani insan duyduğu güzellikleri de sevebilir. Bu satırların yazarı fakir de İstanbul’u görmeden sevdi. Allah dünya gözüyle görmeyi yirmili yaşlardan sonra nasip etti bendenize İstanbul’u askerlik vazifem münasebetiyle.
Konuyu biraz dağıttık, asıl konumuz erguvan ve İstanbul’a dönelim tekrar. İstanbul’un sembolü lâle mi erguvan mı tartışmalarına katılmadan, nisan erguvan ve İstanbul’a dair birkaç kelam daha edip söze noktayı koyalım. Allah’ın yarattığı güzelliklere nihayet yok. Ki biz şimdilik fani güzellikler üzerine yazıp çizmeye amadeyiz. Gerçek olan güzelliklere vâkıf değiliz. Ancak, hayal edebiliyoruz. Hayal edebiliyoruz deyince aklıma merhum şairimiz Yahya Kemal Beyatlı’nın “İnsan âlemde hayal ettiği müddetçe yaşar.” mısraı geldi. Demek ki biz dahi yaşıyoruz şimdilik. Emr-i Hak vaki olunca fani cihandan gerçek âleme irtihal edeceğiz. Mevla hayırlı ömür, hayırlı ölüm nasip eyleye.
İstanbul her dinin mensuplarınca her milletçe sevilen bir şehir. Şehirlerin sultanı. Yedi tepe üstüne işlenmiş bir nakış. Nedim boşuna dememiş :
“Bu Şehr-i sitanbul ki bî Misl ü bahâdır/ Bir Sengine yek pâre Acem mülkü Fedâdır.”diye.
İşte biz de bu efsane şehrin bir üftadesiyiz. Fırsat buldukça ona dair bir yazı, şiir okumak mutadımız. Onu ve onda mukim cümle güzellikleri seviyoruz. “Ya ben İstanbul’u alırım ya İstanbul beni!” diyecek denli İstanbul âşığı Fatih’in varisi olmaktan da onur duyduğumu belirtmeliyim. Ayrıca, bu emsalsiz şehre mührümüzü vuran Cihan padişahı Fatih Sultan Mehmet Han’a rahmet dileyip minnet duygularımı ifade etmeden geçmenin vefasızlığın yanında nankörlük olacağı düşüncesindeyim. Hem de kadim günlerden beri söylene geldiği üzere “vefa” İstanbul’da bir semtin adı olarak kalmamalı. Günlük hayatın içinde hissettirmeli varlığını bizlere. Hasılı biz İstanbul’u ve erguvanları sevenlerdeniz. Sadece yazımızın başlığından müteşekkil değil erguvan ve İstanbul sevgimiz. Dem dem hurufatla paylaşsak dahi, İstanbul ve erguvanların yeri en mutena yerimizde daima gönlümüzde vesselam…
Ankara, 10.03.2017 İbrahim Kilik