2
Yorum
2
Beğeni
0,0
Puan
1603
Okunma

Aile, çekirdek ya da büyükleriyle bütünleşmiş eş, çocuk ve torundan oluşan millet ocağının yapı taşıdır. Aile kavramı ve ocağı yok olduğunda insanlık yok olmuş demektir.
Aile insanlık tarihi boyunca önemsenmiş ve eşlerden birinin ölüm, kayıp ya da boşanmasıyla bölünmüş/eklenmiş aile kimliğiyle ocağı tüttürmeye asırlardır aynı tarzda devam ettirmiştir. Dinimizce helal olan boşanma, mahalle baskısıyla ötelenerek, akraba büyüklerinin destek ve zoruyla aile binası ayakta tutuluyordu.
Türkiye’de 1950 Çok Partili Hayat ile başlayan şehirleşme arzusu; 24 Ocak 1980 “Serbest Piyasa Ekonomisi” kararlarıyla, ABD kovboylarının altına hücum sahneleri gibi, tarımda yaşayan eli iş, ağzı aş tutan herkesi gecekondu heyulasına sığınarak şehre akın ettirdi.
1990 yılında Berlin Duvarı’nın yıkılmasıyla dünya iki kutuplu görünümden tek kutuplu kapitalist sisteme evrilmiştir. Bu evrilme üniter devlet iktidarları yerine çok uluslu şirketlerin güdümünde toplumculuk kültürünü lağvederek bireyci tüketim toplumuna medyanın gücüyle geçişi mecbur etmiştir.
1990 yılından itibaren teknolojik çağa üretimde tam değilse de tüketim alışkanlığında ayak uydurmaya çalışan vatandaşlarımız ülkemizin inşaat , telekominikasyon ve giyimde yaptığı hamlelerle kendine yeni bir ara kültür edinmiştir.
Aile kazaları, bölünmüş aile profilinden parçalanmış aileye dönüşmüştür. Boşanmalar, nikahsız yaşamalar, evlat kaygısı gütmeyen yaklaşımlar büyük kentlerden küçük kentlere kadar bütün ülkeyi ahtapot gibi sarmıştır.
2000 yılından itibaren ses, görüntü ve bilgi aktarma bilgisayarların yerine cep telefonlarıyla yapılmaya başlayınca bireysellik; bencillik, sorumluluktan kaçma, farklı deneyimler yaşama heveslerini akıllı cep kullanabilen insan karakterine giydirmiştir.
Akıllı cepli insanın aile kazası da paramparça aile düzeninin tüm ülkede yaygınlaşmasına yardımcı olmuştur. Artık anne başka bir erkekle, baba başka bir kadınla yaşamaya başlayınca ortada kalan paramparça yürekli çocuklar da öğretmenlerin insafına terk edilmiştir.
TÜİK tarafından 2011’de yapılan araştırmaya göre, geçimsizlik yüzde 96,70 ile boşanma nedenlerinin başında yer aldı.Yani dışarıda akıllı telefonlarla çok iyi anlaşabilen paramparça aileler, kendi aralarında iletişim kurmayı tamamen unutmuşlar ki sonuç böyle çıkıyor.
Türkiye’de 2004’te 91 bin 22 olan boşanan çift sayısı 125 bin 305’e; 2016’da 131.830’a yükselmiştir. 2004 yılına oranla evlenme oranı yüzde 2,5 azalırken, boşanma oranı yüzde 38 artmıştır.Türkiye’nin her yerinde maalesef “günlük kiralık ev- apart ” adıyla ( zina, uyuşturucu, terör vb.) kötülüklere yataklık edebilecek kontrol edilemeyen bu karadelik, sarsıntılı aileleri yutmaya büyüyerek devam etmektedir.
Cumhurbaşkanımızın 3 çocuk tavsiyesi ne kadar doğru bir önlem olsa da bütün dünyanın yaşlandığı, aile kurma yaşının orta yaşa dayandığı, bireyselliğin kutsandığı günümüz toplumunda nesil kaygısı her gün daha fazla kendisini hissettirecektir. Amerikan filmlerinde bir çocuk için yapılmayacak fedakarlık yoktur tezi sürekli işlenmektedir.
Bütün insanlık için insanlığın can damarı olan kadınları anne olduktan sonra yarım gün mesai programı uygulayacak iş sistemi; çalışmayan ev hanımlarını da çeşitli kurslarla eğiterek asgari ücretle de olsa 3,4,5 yaşındaki annesiz çocukların bakım, eğitim işinde çalıştırarak paramparça aile ve zürriyetsiz toplum olmaktan kurtulabiliriz.