11
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1128
Okunma


Odanın içinde telaşla kalkmış kendimi topluyordum...
Sana dokunduğum parmak uçlarımı sardım önce... Bakışlarımı can havli pencereye koşup ışığa tuttum...Kokunla sızlayan burnumun direğini ovuşturdum uzun süre... Saçım, sakalım...Dağınıktı... Oturup iki üç kelime yazmaya çalıştım, sıralı, tek cümlelik... Olmadı... Aklım, fikrim...Dağınıktı... Bir sigara buldum paltomun yığınla şey dolu ceplerinden... Bir çakmak, bir kibrit aradı gözlerim... Hırstan dudaklarımı ısıra ısıra aradım, bulamadım...Yatak, sehpa, masa... Her şey... Dağınıktı...
Nasıl da yabancıydı etrafımdakiler... Daha mı kalındı dört duvar, daha büyük ama daha mı ıssızdı koynunda üşüdüğüm şehir...Sorularım, sorgularım daha mı kararsız, cevaplarım daha gaddar daha mı acımasızdı her zamankinden...
Odanın içinde telaşla kalkmış kendimi topluyordum...
Neden sonra, vazgeçtim birden...Ağır bir hareketle kalkıp, üzerime bir şeyler giydim... İlk kez çıktığım kapıdan koridora süzüldüm... İlk kez indiğim merdivenlerde durdum bir süre, sonra yürüdüm... İlk kez evet ilk kez gördüğüm çocuklara, selam verdim usuldan... İlk kez bir sigara, bir çakmak aldım köşedeki bakkaldan... İlk kez döküldü belli belirsiz o ses dudaklarımdan "yokluğuna..."
"Merhaba"...
......................................
"Sen güçlü bir adamsın! Toparla kendini!" dedi...
Bunu söylerken çatılan kaşları daha bir güzellik katmıştı yüzüne... Terlemişti biraz, belli; adımları hızlıydı gelirken... Parfümüne karışan kokusunun hoşluğunu çektim içime... Yanağına düşen saçlarını süzdüm bir süre öylesine... Öpmek istedim sonra... Kaygısız, koşulsuz, cinsiyetsiz... Öpmek işte...
"Susma ! Haklı olduğumu biliyorsun! Yakışmıyor bu hal sana adam ! "
Adam? Onca şeyi bana yakıştıramayan onca insandan sonra, bana adamlığı yakıştıran biri... Başımı kaldırıp yüzüne baktım öylece...
"Bak..." dedim... "İşte tam orada... Kapının dışında hayat... Git, ara... Bana yakıştırabileceğin bir şey bulursan getir, başım üstüne...Ben bulamadım..."
"Kendine acımaktan başka yaptığın hiç bir şey yok !"
"Hayır" dedim... "Bir saattir buradasın... Ve son bir saattir senden başka acıdığım hiç kimse yok..."
"Yapma !" diye haykırdı... "Bana bunu yapma ! Sen ki en iyi dostum, en iyi arkadaşım, sırdaşım yoldaşımsın benim... Seni benden daha iyi anlayan biri yok ! Kırma ! Elinde kalan son şeyi de böyle pervasız kırma ! "
Ne garip... Elimde kalan son şeyin bile benim olmaması... Elimde ne işi var, yanımda ne işi var, evimde odamda karşımda ne işi var desem...
Sustum...
....................................
Sen şimdi bana sarhoş, kendine ayık diyorsun... Sen şimdi olmaza olur, gitmeze yürür, durmaza kalır diyorsun... Sen şimdi diyorsun ki, iyi değilsin, hastasın, yaralısın... Her yara geçici, her hastalık bir zaman gelir, iyileşir diyorsun...
AŞK diyorsun, SEVDA diyorsun, VEFA diyorsun... Bunlar, sende olanlar...
Sen bana, beni anlat...
Hangi akılsız kendinde olmayanın peşine düşer, düşer de yorulur bunca zaman... Hangi akılsız olmayacak duaya amin der, secdeye kapanıp...Hangi akılsız sağlam çıkmayacağı bir kavgaya girer de, böyle un ufak olur yüreği..
Hangi akılsız cevabını bildiği soruyu her seferinde sorar...
Bana kurduğun her cümlede kendini anlatıyorsun... Bırak kutsanmış afili cümleleri...
Sen bana, beni anlat...
Boktan bir şehirde, boktan bir odanın tam ortasında, boktan bir yalnızlığa düşmenin gerekçesi ben değilim de nedir? Ve nedir önüne gelenin diline doladığı, ama beline sarıp kasıklarından bir türlü çıkaramadığı Aşk !!!
Nedir her türlü yalana buladığı, "önüne gelende" bulup, "ardında bıraktığında" aslında hiç rastlamadığı Aşk!!!
Nedir bölüşmek denilen, tarih kitaplarında adı paylaşmak diye yazılan, ama kendinden başka her şeyi bölen, ayrıştıran, paramparça eden Aşk!!!
"Sus...Yeter..."
Nedir gözlerime bakıp seni susturan, kızdıran, küfrettiğin sövdüğün ve belki ana avrat düz gittiğin Aşk !!!
"Sus dedim..."
Nedir ulaşılmaz sandığın, her seferinde ulaşıp aslında hiç yol almadığın, her bitişte aslında hiç başlamadığın, her dokunduğunda yitirdiğin, her bulduğunda kaybolduğun, her sevdiğinde kucağına avuçlar dolusu nefret bırakan, hüzün bırakan, öfke bırakan Aşk !!!
"Sen bu değilsin... Sus artık...Sus..."
Öfkeden kızaran yanaklarını saklamıyordu... Ne de büyüyen gözbebeklerini... Gidip gitmemek arasında kalan düşünceleriyle boğuşurken yüzüne bakıp gülümsedim...
"Evet dedim... Sarhoşum... Bu benim sarhoşluğum... Bu benim öfkem... Bu benim sızım... Bazen siyah, bazen beyazım... Ama kandırma kendini... Bu benim..."
.......................................
Odanın içinde telaşla kalkmış kendimi topluyordum...
Birinden arta kalan ellerimi yıkadım önce... Birinden arta kalan sabahı karşılayıp... Birinden arta kalan hüznümü, öfkemi katlayıp koydum yüreğime...
Nasıl alışırsa insan birine...
Sonrası kendine de alışıyor zamanla...
O yüzden bir kez daha yokluğuna;
"Merhaba"