3
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
679
Okunma

Kurabiyeleri fırından çıkarıp tabağa dizerken gittikçe daha çok sessizleşiyordum. Saçlarım hala nemli, şampuanımın kokusu hoşuma gidiyordu. Yüz kremi, göz kremi, losyon derken bir bahar kokusuna sarıp sarmalamıştım kendimi. İsmini ilk kez okuduğum tropikal bir meyvenin özü vardı sabunda. Durgunlaştım bir an. Midemiz dolu olunca farklı farklı vitaminleri cilde sürebiliyor ya da bolca akıttığımız temiz sularla köpük köpük yok edebiliyorduk diye düşündüm.
Oğlum tutturmuştu kurabiye de kurabiye diye. Televizyonun sesi mutfağa yankılanıyordu. Dondurma, tatlı, kozmetik ve tatil reklamları birbiri ardı sıralanıyor ardından holdingli villalı diziler başlıyordu. Kurabiyelerle dolu tabağa bakarken daldım. Açlığı düşündüm. Bırak şu kurabiyenin içindekilerini, şampuanımda bulunan vitamin miktarı kadar mıdesi besin görmemiş insanlar var bu dünyada diye geçirdim aklımdan. Tuvaletimin içindeki su içme sularından daha temizdi, eminim. Açıkmıyoruz da artık. Canımızın çektiğini yiyoruz. Açlık başka şeydi. İhtiyaç dediğimiz şey yaz sezonu indiriminde insanların mağazalara saldırması değildi. Başka şeydi. Ancak hayır kampanyalarında "oralarda bi yerlerde" o insanların olduğunu hatırlıyor, iki çık-çıklayıp vah-vahliyor sonra kahvaltımıza böreğimizi açmaya, akşamları tatlımızı soframıza koymaya devam ediyorduk. Sonra iki kuruş bağış yaptıktan sonra vicdanımızı tekrar uyutabiliyorduk, aman ne iyiyiz! Açalım dizimizi, bizden iyisi yok!
- Anne, pisti mi kurabiye?
Oğlum gelmişti yanıma, hiç farketmedim.
Eğilip gözlerine bakıp ellerini tuttum.
"Annecim, biz bugün seninle şükür duası yaptık mı? Elhamdülillah dedik mi? Allah’im bu yemekleri yiyemeyen çocukara da ver, dedik mi? Bunu her yemek sonrası tekrar edelim olur mu?"
- Evi olmayan insanlara da mı?"
"Aferin oğlum unutmamışsın, onlara da.."
- Neden evleri yok anne? Kurabiye yemeyen çocuklar neden var?
Oğlum gayet naifçe ve dolu bir soru sormuştu.
Evet, neden var öyle insanlar? Sadece banyomda o kadar labaratuvardan çıkmış bilmem kaç tane bilim adamın ürünü var. Kafa yorup şampuanıma çiçeklerin, meyvelerin yağını özünü koymayı başarmışlar ama nedense aç insanların midesi hala boş. Saçlarımdaki şampuan kokusu suçluluk kokmaya başladı. Saçlarımı özenle yıkayacağım diye onların midesinden çalmış gibi hissettim. Bu da en ufak örnekti üstelik. Tarih kitaplarında okuduğumuz o yiyip yiyip, sonra tekrar yiyebilmek için kusan sözde asillerden ne farkımız vardı ki? Yarım ineği pilavın yanına servis eden Arap zenginlerini ayıplayan bizler, doyumsuzluğun körleştirdiği kuyununun kaç metre dibine düşmüştük de, daha dibinde kalanları beğenmiyorduk?
Eğer bir gün dünya dengesinde durmayı başarırsa tarihte adımız nasıl geçecekti acaba. Yiyip yiyip kuşan asiller gibi "yiyip yiyip gözlerini gerçeklere kapatıp kölelik sürüsünde olmaktan memnun olanlar" gibi mi anarlardı acaba. Öyle ansalar yine iyi, hiç kızmazdım.
Şimdi oğluma anlatsam bunları, sonra her istediğini alsam, yemediklerini çöpe atıp sırtını sıvaslasam ne işe yarardı ki..? Açlığın ve çaresizliğin karşısında herşey ne kadar anlamsızlaşıyordu.
Ellerim hala kurabiye tepsisinin altında.
Ben kurabiye vereyim bari de hayat kaldığı yerden devam etsin...
✒T.Y.