2
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
760
Okunma

Bu şehir kış zamanı hep hasta benizli bir yaşlıya benzer. Kandil gibi asar ayı gökyüzüne. Ayaz ayaz yayılır sokaklara ayın nefesi. Homurdanan kedileri sokak lambaları uyutur, bütün bacalar susar, çocuk seslerini rüyalar kaçırır havadan ve ben çekilirim kendi içime.
Saçlarımı taramasını özlerim.
Ne zaman parmakları dolansa saçlarıma yaz gelir duraksar odanın kapısına. Kapatınca gözlerimi düşler renklenir gözkapaklarımda. Ben, mutlu olmadan önce renkleri tanımazdım, yani tanımaz mışım. Başımı dizlerine koyduğum o an tanıştım güneşin büyülü rengiyle mesela. Elleri saçlarıma dolandıkça renklerin diyarlarında ülke ülke dolaştım. Gecenin zifiri karanlığı göz kırptı bana, aşkın kırmızı rengi şarkılar mırıldandı kulağıma, muhabbetin sarısıyla ahbap oldum, huzurun yeşiliyle koşup, umudun mavilerinde kayboldum. Hepsiyle teker teker konuştum. O yokken duvarlar bile dilsizdi oysa. Bir baba ceketi gibi omuzlarıma bıraktığı şefkatin sıcaklığına sığınmaktı bendeki sevginin adı.
Şimdi masadaki çayım bile benden çok üşüyor.
Saçlarımın her teli ayrı öksüz.
Fark ettim de, bu şehre kış hiç yakışmıyor..
Başımı dizlerine koysam tekrar, biliyorum, bütün bulutlar fısıldayacak:
"umudunu yitirme, bahar gelecek..."
✒T.Y.