Sevmek birbirine değil, birlikte aynı noktaya bakmaktır. exupery
ONDAN SONRA
ONDAN SONRA

DUYGU’NUN ÖYKÜSÜ-4

Yorum

DUYGU’NUN ÖYKÜSÜ-4

1

Yorum

0

Beğeni

0,0

Puan

733

Okunma

DUYGU’NUN ÖYKÜSÜ-4

DUYGU’NUN ÖYKÜSÜ-4


Ali Kemal’imle muhteşem bir hayata başlamıştım. İstediğim gibi öpebildiğim, koklayabildiğim bir oyuncak bebeğim olmuştu. Çocukluğuma geri dönmüş gibiydim. Bebeğimi sabah besliyor, altını değiştiriyor, uyutuyordum. Tıpkı çocukluğumdaki oyuncak bebeklerime yaptığım gibi...

Ali Kemal, ilk 15 gün çok sessiz bir bebekti. Onunla evcilik oynamak keyifliydi. Ta ki, 15.günün sonuna kadar. O güne kadar sessiz, sürekli uyuyan bebek gitmiş yerine gaz sancısı çeken, acıdan kıvranıp ağlayan bir bebek gelmişti. Kendime kurduğum evcilik oyunu gerçeklerle yüzleşince puf diye kayboldu gitti. Geceler kâbus dönüştü. Ne yaparsam yapayım derdine çare olamadım. Gaz yapmasın diye yemediğim, içmediğim şey kalmamıştı. Çok üzülüyordum. Piyasada ne kadar gaz ilacı varsa kullandım. Hiç biri işe yaramadı. Günde bir iki saatlik uykuyla kafayı yemiş bir şekilde günlerime devam ediyordum ki, Ali Kemal gerçekten sessiz sayılabilecek bir bebekti. Kolik bebeği olan anneleri düşünemiyorum. Allah yardımcıları olsun. Günümün neredeyse büyük bir bölümünü Ali Kemal’ e gaz masajı yaparak geçirdim ilk 2 ay. Karnına masaj yaparken hiç bir annenin kibar kibar “hadi oğlum gazını çıkar” dediğini sanmıyorum. En azından benim için öyle olmadı. Sürekli ağzımda bir osuruk lafı:

“Hadi oğlum osur! Aferin benim oğluma, ne güzel osuruyor ya! Aslan oğlum benim hadi osur...”

İlk 2 ayım osuruk muhabbetiyle geçti.

“Ne! Ali Kemal osurdu mu? Osurdu osurdu çok şükür. Aman osursun.” Tekrar “aferim benim oğluma, çok dadlı osuruyo”.

Şunu belirteyim ki şimdiye kadar kimsenin gaz çıkarışına bu kadar sevinmiyorsunuz. Ali Kemal osurduğu zaman evde bir bayram havası kol geziyordu. Halaylar mı dersiniz? Bayram havalarımı?

Bir gün kendimi Ali Kemal’e gözyaşları içinde “başaracağını biliyordum, seninle gurur duyuyorum” deyip sarılıp bağrıma basarken buldum.

Hayatım boyunca kimsenin osurmasına bu kadar sevindiğimi hatırlamıyorum açıkçası. Çok başka bir duygu.

Bu arada eve gelen giden eş dost, bırakın uyumayı ayaklarımı uzatıp yatmam mucize. Ayaklarım davul. Sızım sızım sızlıyor bir de. Annem gelen gidenle, benimle, Ali Kemal’le, yemekle, temizlikle uğraşıyor. Ben sadece Ali Kemal’le ilgilenirken o her şeyle ilgileniyor. Annem olmasa o dönemi çok berbat geçirebilirdim. İyi ki annem var.

Eve gelen giden demişken şunu belirteyim ki, çocuğunuzun sağlığı için ilk 40 gün evinize kimse gelmesin. Bebek biraz toparlandıktan sonra ziyaretçi kabul edin. Sağ olsunlar, dostlarımız bizi o dönemde hiç yalnız bırakmadılar. Her gelmek isteyeni buyur ettik evimize. Hep salonda ayaklarım ödemden şiş oturur vaziyetteydim. Ali Kemal’i de annemin tüm “odadan çıkarma şu çocuğu, yatağına yatır” söylemlerine rağmen bir şey olurda duymam korkusuyla hiç yanımdan ayırmadım. Ben salondaysam oda salondaydı, ben neredeysem onu da oraya taşıyordum sürekli. E tabi haliyle “ay çocuğunu kıskanıyor! ” demesinler diye her isteyenin kucağına da verdik oğluşumuzu hiç kıskanmadan. Keşke kıskansaymışız.

Henüz 20 günlükken başlayan ufak tefek öksürük tıksırıklar bir kaç gün içerisinde şiddetli öksürük ve morarmaya dönüştü. Hastaneye yatmadan 1 gün öncesinde Ali Kemal’i doktora götürüp şikâyetini bildirdik. Bizi bir şey yok diye eve gönderdiler. Ertesi akşam şiddetli bi öksürük krizine kapıldı ve morardı. Apar topar acile yetiştirdik. Hemen yatışımız yapıldı. Eve gelen misafirlerden birinden RSV virüsü kapmış oğluşum, konan tanı BRONŞİOLİT ti.

Bronşiolit: Bronşiolit, 2-3 aylık bebekler ile 2 yaş arasındaki çocuklarda daha sık karşılaşılan, başlangıcı ani ve seyri hızlı, kış aylarında kendini gösteren bir hastalıktır. Enfeksiyonun nedeni, çoğunlukla RSV adı verilen bir virüs türüdür. Soğuk algınlığıyla oldukça benzer belirtiler veren bu hastalık, evde iyi bir bakımla kendiliğinde düzelebilir. Doktor kesinlikle ziyaretçi gelmemesi konusunda uyardı bizi. Asla mikrop kapmamalıydı.

Üzüntüden nasıl ağlıyorum bir bilseniz. Suçluluk duygusu içindeyim.

“Vermeseydim kimseye… elletmeseydim bebeğimi… bakamadım… hiç iyi bi anne olamadım…”

Sürekli ağlayıp suçluyorum kendimi. Özgür var yanımızda destek olmaya çalışıyor garibim. Hem oğlunun sağlığıyla uğraşıyor, hem benim psikolojimi düzeltmeye çalışıyor. Odaya hemşireler giriyor. Serum takacaklar damar arıyorlar yumuk yumuk ellerinde. Deliyorlar elini bir kaç kez. O ağlıyor ben ağlıyorum. Az öncede kan almışlardı.

“Ne zaman bitecek bu işkence? Benim canım acısın, benim elimi delsinler. Ben hasta olayım, oğlum iyileşsin.”

Yalvarıyorum Allah’a. Doktorumuz antibiyotik kullanmak istemediğini çünkü henüz çok bebek olduğunu ve bunun yerine bol bol anne sütü alması gerektiğini bildirdi. 4-5 gün yattık sanırım.

Evde tedaviye devam edeceğiz. Buhar makinesi aldık. İlaçlar var, bazen saat başı, bazen 2 saatte bir ilaçlı buhar veriyorum. Disiplinli bir şekilde oğlumun başındayım her saniye. Elime aldım sazı, herkese karşı. Eve gelen maske takıyor. Tabi bunlar anneler ve babalarla sınırlı. Başka kimseyi alamıyorum eve herkes çok anlayışlı sağ olsunlar. Oğluma bir şey olacak diye aklım çıkıyor. Benden başka kimse kucağına alamıyor. Vermiyorum. Gecem gündüzüm onunla. Uykusuz perişanım bir yandan.

Eşim yardımcı olmaya çalışıyor ama benim izin verdiğim bir yere kadar. Bütün her şey sorumluluk bende.. İyileştirmem lazım oğlumu. Bir yandan gaz problemi, bir yandan buhar, bir yandan yorgunluk…

Ve mutlu son… İyileşti oğluşum… 3.aya geldiğimizde gaz sancıları bıçak gibi kesilip gitmişti. Gece ayakta olup sadece gündüzleri uyuyan oğlum, artık geceleri uyuyor, gündüzleri ara ara uyuyor, ara ara uyanıyordu. Hastalığı tamamen bitmişti. Dünyanın en mutlu anasıydım.

E tabi 3 ay boyunca kanguru gibi böğrümden ayırmadığım için kucağa alışmıştı benim oğlan. Annemler de artık evlerine, Eskişehir’e dönmüşlerdi. Ali Kemal beyle artık baş başaydık. Tabi baş başaydık dediysem de, benim biricik güzeller güzeli kardeşim Aslıcan ile canım arkadaşım Aslı’nın en az benim kadar verdiği emekleri yadsıyamam. Aslıcan’ım okuldan fırsat bulduğu zamanlarda geldi yemek yaptı bana. Moralim yerine gelsin, biraz mutlu olayım diye sürpriz doğum günü yaptı. Aslı’mınsa hakkını hiç bir zaman ödeyemem. Her gün geldi Aslım, bizi hiç yalnız bırakmadı. Oğlumun manevi annesidir kendisi. En az benim kadar sevdiğine de eminim canım arkadaşım… Allah herkese Aslı gibi bir dost ve Aslıcan gibi bir kardeş versin. Hayatımın iki Aslı’sı. İyi ki varlar, onları çok seviyorum 🏻

Paylaş:
(c) Bu yazının her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir. Yazının izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
Yazıyı Değerlendirin
 
Duygu’nun öyküsü-4 Yazısına Yorum Yap
Okuduğunuz Duygu’nun öyküsü-4 yazı ile ilgili düşüncelerinizi diğer okuyucular ile paylaşmak ister misiniz?
DUYGU’NUN ÖYKÜSÜ-4 yazısına yorum yapabilmek için üye olmalısınız.

Üyelik Girişi Yap Üye Ol
Yorumlar
Kemnur
Kemnur, @kemnur
28.6.2016 04:14:24
10 puan verdi
Bu yazıyı paylaşan hanımefendi gibi bir eşim, Duygu gibi bir kızım ve adımı taşıyan Ali Kemal gibi bir torunum olduğu için çok şanslıyım...
© 2025 Copyright Edebiyat Defteri
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.

Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.
ÜYELİK GİRİŞİ

ÜYELİK GİRİŞİ

KAYIT OL