Okuduğunuz
yazı
21.6.2016 tarihinde günün yazısı olarak seçilmiştir.
...
....
Paylaş:
4 Beğeni
(c) Bu yazının her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir. Yazının izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
Hocam, 'tedious' kelimesini merak edip anlamini ogrendim: SIKICI demekmis. Sayenizde bir kelime daha ogrendim, tesekkurler. Yine de anlamadigim Turkce edebiyat sitesinde, Turkce bir yazinin basinda Ingilizce bir kelime? Ben sahsen cok guzel Hollandaca bilirim ama hic bir yazima Hollandaca bir kelimeyle baslamam. Merak iste, yazinizin Ingilizce baslayip Turkce devam etmesi dikkatimi cekti...
gözlerimin yorulacağını düşünmüştüm ama öyle olmadı...bazen karanlık uzun bir tünelde aydınlığa hiç kavuşamayacağını düşünür insan...oysa göz açıp kapayana dek çabuk katedilir o mesafe...yazı da öyleydi...yalnız okumadan yorum yapma fikri iyi değildi...
inanma açlığı zaman zaman kıvrandığımız durum...genelde insan kafasının içinde iki kişiyle sürekli didişme halindedir...iki ters düşünce veya iki ayrı yola sapıldığında...biri seslenir: beni takip et!..diğeri yakasından çekiştirir hayır ona uyma! benimle geleceksin!..aslında bu emir kipleri uykudayken bile aktiftir kulağını tırmalayıp dururlar...biri yap! diye diretirken öteki yoluna mayınlar döşemektetir...
dinî inançlarda da bu baskıcı, rahatsız edici huzursuzluk var işte...özellikle son dönem aşırı radikallerin gidişatları gözönünde tutulursa gerçekten sakıncalı durum...en basiti şu örneği verebilirim "allah'ın verdiği canı sadece allah alır!" inanışı hakimken bakıyorsunuz elli kılıçlı insanlar adam-kadın-çocuk demeden boğazlıyor kendi gibi düşünmeyeni...öldürdüğü yetmezmiş gibi bir de allah'ın adını ağzına alarak videoya çekip internette paylaşıyor...hani insanın inanacağı varsa da bunları görünce hemen yolunu değiştiriyorsun...
akla şu soru geliyor bazen: korktuğun için mi yoksa inandığın için mi ibadet ediyorsun...sevap işlemek için mi yoksa günahlarından arınmak için mi?..hangisi?..
eskiden hatırlıyorum mesela deli gibi tanrı'yı arıyordum her yerde...o kadar çok şekil resim çiziyordum ki kafamda...oysa ta baştan 'hiçbiri'ne çıkan bir levha asılıydı karşımda..."onun eşi benzeri yoktur tektir!..cinsiyeti yoktur...onu nasıl hayal edersen et hiçbiri değildir v.s...açıkçası çocukluktan bilinçaltımıza böyle yerleştirilmesi beni ondan daha çok uzaklaştırdı zamanla sanki...çünkü onu düşündüğüm yerde cümlelerin sonu hep aynı noktayla sonlanıyordu...öyle düşünme sakın günahtır!..yine burdada geri adım atma-çekilme söz konusu...
peki burdan da şunu çıkartabilir miyiz?..sana söyleneni yap! nedenini-niçinini sorma! O'na sadece inan!..
ama içimde onu ayrı tuttuğum bi sığınak var...ona ordan sesleniyorum...ona orda tapıyorum...ne bi camide olmam gerekiyor ne de seccadenin üstünde...bazen duayla bazen isyanla bazen de sadece dertleşmek ve rahatlamak için...beni duyuyor mu bilmiyorum...bazen de bi işaret gönder diyorum...geçenlerde neydi hatırlamıyorum ama çok sevindiğim bişeydi ve ne dedim biliyor musun 'sen burdasın işte beni duydun...beni yalnız bırakmadığın için sana çok ama çok teşekkür ederim ya Hızır!'...bazen de onu böyle çağırıyorum...tanrı ile kul arasında geçen bir diyalogda hangi adla, hangi dille seslenmemin bi önemi var mı? ..tıpkı adının baş harfini küçük yazınca da küçülemeyeceği gibi...
uzun konular bunlar...derdimi tam anlatabildim mi size emin değilim ama yanlış da anlaşılmak istemiyorum... ne tam ateistim ne de tam kâfir diyelim...
tabi yazıyla ne kadar bağlantı kurabildim tam emin değilim...inanma açlığı derken neyi kastediyor yazar?..daha çok inanmayı mı? yoksa inancından ötürü içine düştüğü sarhoşluğu mu?..
bilimin istediği-sunduğu bi delil- kanıt diyeceğim ama o da çok uzak bi ihtimal...çünkü bu görüşten olanlar da onun çıkıp gelmeyeceğini de iyi bildiği için ta baştan onu çürütüp yok etmek isterler...
dedim ya...dar uzun patikalı yollar bunlar...yalın ayak dolaşmalı ya da üryan...
Yaralım tarafından 6/21/2016 9:21:00 PM zamanında düzenlenmiştir.
Yaralım tarafından 6/22/2016 10:44:29 PM zamanında düzenlenmiştir.
Ama diye başlayan paragraf, benim yazma sürecinde okuduğumu sandığım kitabında etkisiyle Sartre'nin düşünceleriyle çok örtüşüyor. Hani tandem derler ya, öyle bir basma süreci başladı bende bunları yazarken. Çünkü yorum yapan ya da zihnini boşaltan bir başkası gerçekten de sebeplerin etrafında dönünce, bir nevi birkaç saat, gün akılda büyüyen soruları yalın halde anlatınca, dile getirince, anlaşıldığını düşünüyorsun.
Acaba yoktan bir inanışa gidiş mi yoksa inanma içerisinde inanmayı , inanışı kuşatma, arttırma mı, gerçekten bu soru hoşuma gitti.
Radikal İslamcı demek, bir tür İslamı tek yol görmek gibi dursa da, içlerine girince görüyorsun ki aslında tek amaç bir şeyler yapabilme gururuna yaslanmak, sırtlanmak... İslamı öcü yapan insan olmuştur yine. Ta dört halife devrine kadar gidersek, insanın fevri hareketleri ve istekleriyle İslami gerçekler, menfaatlerle kuşatılmıştır. İslam dini yönden bir düzen demektir. Bu hiç de korkulacak bir şey değil ama tekrar diyorum sanki, insanlar tam anlamıyla bu düzene sadık kalamayıp, hep daha fazlasını isteme yüzünden İslam'ı da kötü gösteriyorlar. Ayrıca şunu ekleyeyim, tek başına İslam ile insan global bir yetkinliğe, uluslararası ilişkiler de insan olma haline gelemez. Bilgiyle, farklı donanımlarla insan gibi insan olur.
Oturduğun yer de terliyorsan,bu kadar şeyi yazmak bile (eğer anlaşılmışsa ne ala ':) )başarıdır.
Sağ olasın tekrardan. Böyle fikirleri okumak, fikir aktivitesi yapmak iyi geliyor
Bizde yağmur var...bol yağmur...iki haftadır böyle...güneşle bulutlar aralarında orta bir yolu bulup uzlaşmaya varamadılar bi türlü...biz de arada kaldık...güneşle çıkıp, sağanak dolu karışık bi cıvayla ıslanıp geri geliyoruz...
Bütün pencereler açık, yine de havadaki nemden kurtuluş yok gibi. Üstüne şu pc ekranları gözümün önüne geliyor da, bir televizyon lazım. Büyük hem de. Film izlerken küçük ekranlarda insanın gözü ağrıyor. Kısıyorsun evet gözlerini, Uzakdoğulu bir kültür yerleşiyor insanın yüzüne. Ama televizyon olduğu zamanda kendimi kendime veremiyorum. Zaman kalmıyor gibi. Yirmilik diş çıkaran bir gence acımak gibi kendime acıyorum sonra.
İtiraf etmeliyim ki sıkıntıdan daha sıkıntı veren şey sıkıntıyı kendin sıkıntı yapman :)
Daha iyi nasıl yaşanılır sorusu vardır ya, sonrası daha iyi nasıl yazarsın edebiyatta düşünmek mesela, bir zaman sonra güvenli sınırlar mı çiziyoruz kendimize, orası da muğlak.
söylediklerimiz ise tarihin kayıp zamanlarında çokça söylenen şeylere benzer, atalarımızın dini, ana babamızın inancı... dediğimize göre müslümanız ama şekil itibariyle daha çok agnostik gibiyiz. ve bir açlık hissetmiyoruz. ha bir şeyi çok isterken farklı tabi, özellikle imkansız şeyleri. ama orda da rol yapıyoruz genelde, yapmacıklık mide bulandırıcı. bir de ver diyoruz ha bire, ver ver sanki rastgele birinden ister gibi.
sonra çıkıyor bir "hakkınsesi" inanma açlığından bahsediyor. adam sen de, deli midir nedir. kıl namazını defol git böyle mi gördün babandan. hatta nasihat bile ederiz az daha kızdırırsan.
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.
Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.