5
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1439
Okunma
Her gün, her gece birbirini kovalayan ancak sona hiç varamayan , kendi etrafında dönüp duran bir koşuda gibi geçiyor..
Her hüznün başlığına adımı ekliyorum önce sonra ne varsa içimi acıtan kapana kısılmış bir av gibi gelip yine beni bulmasını izliyorum…
Sessizim uzun zamandır, kıyısız bir denizdeyim, düşmekle ölmek arası ...
Mutlu olamıyorum anlayacağın.
Bugün ağustos, en sıcak ve en yangın acılarımla bir mevsimi içime çekiyorum, soğuk ve kaskatı bir umutsuzluk konuyor en orta yerine an’ın..
Düşüyorum, ellerim ya ellerim?
Nerdesin/iz…
‘Güller’ çalıyor, severim bu sesi..
ihtiyaç duyulan bir anda ihtiyaç duyulan bir ses benim için, uzak ve mutlu ülkelerden geliyor diye hayal ederim…
bir mutlu ülkeye giden var mı sahi?
Ben yokum bu tanımda, beni anlatmıyor hiçbir mutluluk tanımı..
Hayır umutsuz olmaktan değil bu, tam umutsuzluğu silip atmaktır içimden geçen ama olmuyor, ellerim kelepçeli ve düşüyorum..
Düşüyorum evet düşlerime ulaşamadan, düşlerim bir kanyon dibinde, en kurak çöllere hapsedilmiş düşlerim ve susuzum, mataramda yeis, yolum yok…
Kaçıp gitmeli diyorum, şehirler dar, sokaklar uçurumken..
Beni geniş ovalarda, beni serin gecelerde, beni bir sevilen sesinde bir yerde, bir deniz kıyısında ılık rüzgarda, beni ücra bir köy odasında, beni ‘güller’ dinlerken, en umutlu halimle gösterecek bir aynam olmalı, yalancı ve sahte en çok da aldatıcı..
Çünkü çok aldandım..
"Tut ellerimden" demeliyim birine..
Tut..
“Nerdesin nerdesin beni anlamazsan duyulmaz sesim?”
Düşmeden son kez..