1
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
917
Okunma

Üsküdar’ın delisiyle velisi çok olurmuş diye bir değim vardır. Deli kim, veli kim ALLAH bilir. Malûm, deli diye adlandırdığımız birçok insan dolaşır yaşadığımız şehrin sokaklarında. Kimisi sakin zararsız, bir başkası parkta ve yürek paramparça misali.
Birçoğu sevimli ve sempatik olur. Mahallenin gülü misali, sınırlarını bilircesine muhit dışına çıkmadan yaşamlarını sürdürürler.
Esnafların neşe kaynağı olan delilerimiz aynı zamanda yöresel zenginliğimiz olup:Anadolu’nun bazı şehirlerinde çok sevilen delilerin heykelleri bile dikilmiştir.Bu denli sahiplenilmiştir şehir halkı tarafından.
Sinirli olan asabî deliler genelde uzak durulan ve dikkat edilmesi gerek tiplerdiler. Bu katagoriye giren yirmi yedi yaşlarında çok kuvvetli bir deli vardı mahallemizde.Adını kimse bilmezdi. Saçlarını her zaman bir numara kestirdiğinden asker kaçağı lâkaplı bu güçlü kuvvetli adamdan herkes çekinir pek sataşanı olmazdı.
Bir gün ben ve rahmetli ağabeyim Hasan ile beraber Diyarbakır’ın Sur ilçesinin en işlek caddesi olan Gazi caddesinde öğlen sularında yetişmemiz gereken bir yere doğru acele acele yürüyorduk.
O dönemlerde ben on altı rahmetli ağabeyim Hasan’da on sekiz yaşındaydı. Ali Baba pastanesinin önünde ağabeyim solumda yürürken; karşımda üzerime doğru gelen adamla çarpışmamak için anîden durdum. Karşımda ki adamda durdu. Ben sağa geçtim yol vermek için o da sağa geçti. Hemen sola geçip geçsin diye hareket edince, o da sola geçmişti. Durup başımı kaldırınca gördüğüm Asker kaçağından başkası değildi.
Asker kaçağı kızgın bir ifadeyle yüzüme bakıyordu. Bende ona bakıyordum. Kendi kendime ne kısmetli adamsın. Koca Diyarbakır’da bula bula bu adam mı karşına çıktı. Diye içimden geçirirken, asker kaçağı yüzüme bakmaktan sıkılmış olmalı ki suratıma okkalı bir tokat yapıştırdı.
Yüzümün sol tarafında yıldızlar uçuşuyordu. Bir an sendeledikten sonra asker kaçağının yüzüne bakıp, anî bir refleksle bende sağ elimle yüzünün sol tarafına var gücümle tokadı patlattım.
Yüzüne bakmaya bile korktuğumuz asker kaçağına nasıl o tokadı attığımı şu an bile anlamış değilim.
Deli olan asker kaçağı hepten delirmiş, üzerime saldırmasıyla ben arkamı döndüğüm gibi;
erkekliğin onda dokuzu kaçmaktır felsefesini kendime şiar edinip kaçmaya başladım.
Bin dokuz yüz seksen sekiz yaz olimpiyatlarında: Ben JHONSON kısa mesafede dünya rekoru kırmıştı. Asıl o rekoru ben kırmıştım, asker kaçağı beni kovalarken. Ömrümün beklide en seri en hızlı deparını atmıştım. Topuklarımın ara ara kıçıma çarptığını hatırlıyorum.
Biz asker kaçağıyla Diyarbakır sokaklarını jet hızıyla dolaşırken rahmetli ağabeyimde bizlere yetişmeye çalışıyordu. Bu amansız takip bizim evin kapısından içeri girip kapıyı kapatmamla son bulmuştu.
Kapıda tuhaf sesler çıkartarak bekleyen asker kaçağını sakinleştirmek pekte kolay olmayacağa benziyordu. On beş dakika kadar bekledikten sonra sakinleşen, asker kaçağı sokağımızdan uzaklaşıyordu. Nasibindeki tokadı düşünürken, dönüp bizim eve bakmayı da ihmal etmiyordu.
Rahmetli Hasan ağabeyim dili dışarıda eve vardığında etraf sakinleşmişti. Ağabeyim nefes nefese bana dönüp;
“Oğlum sen deli olmasaydın bu deliyi peşine takmazdın.”dedikten sonra kesik nefesiyle yaşadıklarımıza gülüyordu.
Kim bilir asker kaçağı belki de hayatının ilk tokadını yemişti. Akıllı gibi görünüp, deli olan birinden.
Selçuk KORKMAZ 10/06/2016