4
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1092
Okunma
Ön Bilgi: eksisozluk.com/kirklar-dagi--684953
Dilin kemiği yok da yüreğin kemiği var mı sanki! Biri ağzına geleni söyler patavatsızca, diğeri önüne geleni sever arsızca... Oysaki bir bebeğin anne sütünü sevmesi kadar sevmiştim seni ve bir o kadar da muhtaçtım sana. Bir insanın gerçek mabedi yüreğidir, sevgilim! Kirlettiğin mabedimde şimdi sala sesleri, ölmüş bir aşka.
Her aşk, daha çok sevenin ömründen çalardı. Ve her zaman bir taraf daha çok severdi. Her aşkın evveli güzeldir azizim, sen bana ahirini anlat aşkın? Biliyorsun, iki bacak arası mesafe kadar artık aşkın ömrü! Biliyorsun, Kırklar Dağı’nda affedilmeyen hata, bugün olağan vaka!
Katilsin Dicle ve adaletsiz. Ya aşkın kirliliğine hiç bulaşmayıp yolunda gidecektin ya da aşkı arındıracaktın tüm pisliklerden. Suyun haram ve kirli, On Gözlü Köprü’den ötesi! Bir çelme daha tak haydi aşka, delirsin yiğitler ne ala! Deliler Han’ında yer vardır var olmasına da, bilmem vicdanın el verir mi artık buna? Ey Dicle, aşkın yüzü suyu hürmetine hala sana olan bağlılığımız. Dün Adil’i adi gören, bugün kimi adil görecek; her şey, herkes bu kadar kirlenmişken?
Hani diyorum ayrılığın da kırkı çıksaydı, ölüm gibi; belki biraz daha az acırdı sol yanımız. Kırk güvercin dua etseydi, nazarında temiz sevgilere. Yüreğinde Allah(C.C.) aşkı taşıyanların mabedinde, sanır mısınız ki beddua çığlıkları yükselsin! Dün Suzan’a beddua edenler, bugün türküsüyle timsah gözyaşları dökmekte; kirlenmiş ruhlarını temizlercesine, aşkın geçirdiği evrimden kendilerine pay çıkarmayarak, Suzan’ın hatasını milat sayıp aynalara bile aynı hatayı defalarca kendilerinin yaptığını itiraf edemeyerek... Kırk güvercin diyorum azizim, kırk güvercin! Ulu Camii kapısında, dualarımız bir buğday tanesi kadar fayda etmedi diyerek ağlamakta. Gazi Köşkü’nde şuh kahkahalar, sur diplerinde ergen oynaşmaları, Sülüklü Han’da yosmaların cilveleri... Kırk güvercin diyorum azizim, kırk güvercin! Bugün günlerden perşembe, ateşini yakalım mabedimizin, bırak yandığı kadar yansın mabedimiz. Suyun temizleyemediğini belki ateş temizler.
Bedenini satana fahişe dedik güzel de, ruhunu satana lügatte bir sözcük bulamadık azizim! Mem ile Zin’i ölümsüz, örnek aşk diye gözümüze sokarcasına yüceleştirenler, Adil’le Suzan’ı neden yerin dibine koyar zannedersin. Kolay mıdır, yüreğindeki maskeyi çıkarıp, hatalarıyla yüzleşebilmesi insanın dersin. Suzan’ın cezasını makul görenler, kendi hatalarının cezasına neyi müstahak görecekler acep? Oysaki aşkla yapılan her şey güzeldir diyen bir şair vardı, imgesinde imgesizliğin! Acaba aşkla yemek yapmayı mı kast etmişti! Boşver be azizim, bunlar derin mevzular, aşar bizi!
Kulak vermeliydim türküye, buralardan yar sevip verem olacağımı bilmeliydim. Şimdi kanayan avuçlarımda Dicle’nin kirli suları, gögümde katar katar göç eden güvercinler, kulaklarımda gerçek aşka davet eden ezan sesleri... Hevsel bahçeleri yapraklarını döksün başımdan. Surlardan ezan sesleri yükselsin, ruhu ölmüşlere. Ulu Camii’de yıksansın bedenim. Beni Kırklar Dağı’na gömün. Varsın Hasan paşa hanında çayımı yudumlamayayım. On gözlü köprüde hüngür hüngür ağlamayayım Suzan’a, Adil’e ve adice yaşanmış tüm aşklara. Ahiri olan aşka aşk denilmezmiş, bizim buralarda böyle bilinir azizim?
Müzik: www.youtube.com/watch?v=bznH1OYyZI0