6
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
2212
Okunma
Eski yaşamlar ve eski şarkılar. Bu kadar mı yaşlandım eskileri özler oldum . Eski demişsem çok eskiler değil, belki sizin için çok eski ama benim için daha dün gibi yaşanmış yıllar. Umut dolu hayallerle geleceğimize bakmaya çalışırken bugün umutsuzluk ve hayal kırıklıkları ile doldu hayatimiz.
Bazen düşünüyorum neredeyim, kimim ve nereye geldim şimdi kim oldum diye. Hayatımda yalan yok, riya yok ama çevremde o kadar yalan ve riya var ki onlarla baş edebilmek için onlar gibimi yaşamalıyım. Hayır bunu yapamam eğer yaparsam ben ben olmaktan çıkarım. İnsan olmanın vasıflarını yok edebilirim. Ben bu değilim çünkü.
Siz hiç yalan söylemediğiniz halde birlikte yaşadığınız kişi sizin hala yalan söylediğini düşündüren sözler sarf etmesi sizi ne duruma koyar, nasıl bir yaşam psikolojisi taşırsınız düşündünüz mü bilmem dostlar.
Ben yaşıyorum hem de günün her saatinde. ( yalnızca kadın olduğumuz için) her alanda, her koşulda Konuşuyorum ya da konuşuyoruz “ya öylemi sen yalan konuşmazsın” kelimelerini duymak ne kadar kötü değil mi. Konuştuklarınızın ya da yaptıklarınızın doğru olduğunu içinde tek kelime yalan ya da abartı olmadığını biliyorsunuz ama verdiği cevaplarla ya da bakışları ile “sen doğru konuşmuyorsun” ifadesini takındığını gördüğünüzde “bunlar gerçek değil mi yoksa” diye ikileme düşmek ne kadar kötü değil mi. Yaşamınızdan bir ömrün daha gittiğini hissediyorsunuz. Ben böyle bir psikolojiyle yaşamaya ve bulunduğum ortamda var olmaya çalışıyorum.
Her gün vücudumun bir yerlerinde birtakım değişiklikler oluyor. Ya dudaklarım uçukluyor ya tüm vücudum ağrılar içinde sabah yatağımdan kalkamıyorum ya da o gün güne merhaba diyemiyorum. Bazen “kişi kendisi nasılsa karsısındakini ayni görürmüş” diyorum. Yoksa birlikte yaşadığım insanlar bana yalan mı söylüyor diye düşünmekten de kendimi alamıyorum.
Nedir bu psikoloji, nedir bu yorgunluk, nedir bu çelişkiler cevabını veremiyorum. Hayata güzel gözlerle bakmaya çalışırken birden gözlerinizin kapkara bir dünyaya baktığını anlamanız sanırım tam bir çöküntü olmalı.
Kitaplar mı yalan söylüyor yoksa bizler mi hayal dünyasında yaşıyoruz. Gerçeklerden uzak mı duruyoruz. Yoksa gerçek olan hiç bir şeyi kabul mü etmiyoruz. Yok, kitaplar yalan söylemiyor. Bizler yalanların içinde kayboluyoruz. Yaşamımızı ona göre uydurmaya çalışmakla yapıyoruz hataları. Özellikle bu kadınlarımız için çok daha zor.
Diyor ki CAN DÜNDAR “ Bir kadın yalnızdır aslında. Hiçbir zaman kadını bütünüyle elde edemezsiniz. Kendisine ait bir dünyası vardır ve orada hep yalnızdır. O dünyaya kimsenin girmesine izin vermez. Hiçbir anahtar o dünyanın kapısını açamaz. Yalnızlık onun sığınağıdır. O sığınağa ne zaman gireceğine, ne kadar kalacağına hep kendisi karar verir. Sığınaktayken oradan çıkmaya zorlarsanız onu sonsuza dek kaybedebilirsiniz.”
Ne kadar doğru söylüyor değil mi? Kadınlar büyük bir kalabalık içinde bile yapayalnız kalabiliyorlar. İçlerine kimseyi almıyorlar. Biliyorlar ki yalnızlıkları kendilerinin en büyük dostu Biliyorlar ki o yalnızlıkta kendilerine hiç bir zarar gelmeyecek. Biliyorlar ki kimse onların yüzüne bakarken sahte gözlerle bakmayacak ve biliyorlar ki kalabalıklar kendilerine zarar veremeyecek.
Yalansız bir dünya var mıdır? Ya da insanların riyasız oldukları bir dünya. Sanmıyorum öyle bir dünyanın olduğunu. En iyi tanıdığın kişilerin bile kadınlar (bende bir kadın olarak) için aciz, şeytan olarak gördüğünü kendi kulaklarınızla duyduğunuzda nasıl kendini aşabilir, nasıl hayata güzel bakabilir ve nasıl girebilir kalabalıkların arasına.
Çok zor değil mi?
Onurumsun - Türkan DİNÇER