4
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
616
Okunma
Komünizm sadece ülkemiz için değil, dünya için de bir vakit kaybı. Bugün son nefeslerini yaşayan; dinsizliğe, devletsizliğe, milliyetsizliğe yol açıcı bu ideoloji artık üniversitelerdeki birkaç akademisyen ve terörist yandaşı sözde öğrencileriyle hak ettiği konuma düşmüştür.
Bu hain gurühun, içlerinde zerre vatan sevgisi olmadığı anlaşıldıkça, onlara gösterilen müsamaha da gittikçe azalmaktadır. Hainlikte sınır tanımamalarını, benimsedikleri Moskof aşığı birkaç şairin varlığına borçludurlar. Bugünlerde o borcu ödemeye çok meraklı ateşli gençleri meydanlarda görmüşsünüzdür; kılavuzları kargadır işte onların.
Peki amaçları neydi de bu kargaların, onları kılavuz edinen kişiler büyük bir istekle onların peşinden koştu ?
Öncelikle bahsettiğimiz kargaların bu ideolojiyi rehber olarak görme amaçlarının ekonomik refahla, emekçi hakkı savunmakla alakası olmadığını belirtmek gerek. Emekçilerin refahını düşünmekten çok, kendisinden olmayanı saf dışı bırakma sevdasındalardır. Hatta bu karga takımından bir şair Türkiye’den SSCB’ye kaçmıştı; adalet oradaydı çünkü !
Akılsızların adaletin merkezi olarak gördüğü SSCB ise Kafkaslarda, Orta Asya’da yapmadık zulüm bırakmadı. Hani dedik ya, kendisinden olmayanı istemezlerdi diye, işte bu vakalarda onların adalet, eşitlik gibi söylemlerinin lafta olduğunu gösterir bir vesikadır.
Fakat tüm yükü de Ruslara yüklememek lazım, sonuçta karşısında olanların da suçları çok büyüktü, Ruslar ne yapsın ? Bir defa onlar Türklerdi; atalarını atlarının altında asırlarca çiğneyen kişilerin torunları demekti yani, sevilir miydi böyle insanlar? Üstüne üstlük onlar bir de Müslümanlardı; bu kabul edilemez bir tercihti!..
O dönemde korkunç bir zulüm... Bu zulümlerini nasıl örtbas edebilirlerdi ? Çok düşünmelerine gerek kalmadı, hazırdı her şey; komünizm maskesi... Onun yavrusu sosyalizmi kabul etmeyen herkes onlara düşman... İşte maskeyi takmışlardı artık ve çoğunluğu Türk ve tamamı Müslüman olan topluluklara yaptıkları katliamlar başladı. Zorunlu göçler çok daha iyisiydi diğer seçeneğe göre. 1944 yılında SSCB zulmünden kaçıp Türkiye’ye sığınmak isteyen 146 Azerbaycan Türkünü çoğu kişi bilir. Bizim kahramanımız(!), milletperver(!) Milli Şef’imizin de onlara sırt çevirdiği ve 146 soydaşımızın SSCB askerleri tarafından kurşuna dizildiği de bilinir.
Sosyalizm bir devlette vücuda geldi ve sonuçları böyle oldu. Mantıken tamamıyla komünist olan SSCB, benimsediği bu görüş sayesinde tam da yapısına uygun olan medeniyetsizliği, barbarlığı son raddesine kadar uygulamakta fırsat buldu. Moskof’un sinsi bir planıydı, bu oyunla diğer milletleri kendine bağlamayı amaçladı. Kendine bağlama amacına ulaştı, fakat bunu adaletiyle, hoşgörüsüyle değil, bütünüyle silah zoru sayesinde başardı. Yıllarca Türk cumhuriyetlerindeki soydaşlarımıza karşı o aşağılık asimülasyon politikasını gütmekten çekinmedi, vazgeçmedi.
Moskof dün neyse bugün de o. Değişen hiçbir şey yok. Fakat biz de dün neysek bugün öyleyiz. Moskof, ataları gibi atların altında çiğnenmeye mahkumdur. Biz ise cihana hükmetmeye memuruz. Bunun sebebi de alttaki dizelerde saklıdır:
"Ecdâdımızın heybeti ma’rûf-u cihândır
Fıtrat değişir sanma, bu kan yine o kandır"