19
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1568
Okunma

Güneş denize tutulduğunda öpmelisin beni
Ve ömrümün en uzun an’ı olmalı yaşanan.
Nabzımın duruşuyla öldüğümü sanma sevgili
Umut, küçük bir teknenin gölgesiyle taşır beni hayata
Hem dokunduğun çiçekler solmaz ki
Akşamın gölgesi vursa da üzerime
Allah şahidim olsun ki
Vuslatsız açan gülün’sem ölmeyeceğim…
Ölmeyeceğim korkma…
Ellerini her duaya kaldırışında, kadehler kanıyor dudaklarımda. Gözlerinin üzüm bağlarından toplanmış hüzünlerden yapılan şarapları yudumluyorum kadehin dudak kıvrımlarından. Senli mutlulukların sarhoşuyum düşler boyu, bilmiyorsun. Zor günlerin acısını çıkartırcasına vuruyorum udumun tellerine her gece, coşuyor mızrabım çok sevdiğin ellerimi kanatırcasına... Çevremi sardığında yıldızlar, gözlerini görüyorum ansızın, yüzün yüzümdeyken ölüm oluyor sensizlik. Ve ben en çok ölümden sonra yaşıyorum seni. Sakın üzülme olur mu… Kirpiklerin titremesin gönlümün gülü, başımı yere eğmiyorum.
Gözlerimi diktim yalnızlığa, elimden ne gelir sevgili... O gülmeyen, vefasız kader gamzelerime çöreklendi de dinlemedi suskun yakarışlarımı… İçime basa basa geçti de karayazımı silemedi… Ufukların uzun mesafelerine yenik düşüp, gözlerimin çağlayan ırmaklarıyla gülümsedim. Bu gülüş pek iğreti kaldı dudaklarımda. Yine de kaybetmedim umutlarımı, sana (sevdana) yenilmişliğimi doldurdum da gözlerime. Kader, düşlerimde bile dönüp bakmadı halime. Olur şey değildi nedensizliğin… Olmadı da…
Tarifsiz mutluluğum, hoş gelmiştin oysa… Çiçekler getirmiştin gecelerce içimdeki korkuları aydınlatan… Düş değildin aynı yolda yürüyorsak. Ellerin saçlarıma dolanıyorsa rüzgar değildin. Yeşeriyorsam yaprak yaprak hazan değildim ben de. Şimdiki zamandı aramızdaki. Ben de başlıyor, sende bitmiyordu yaşayamadıklarımız. Soruyordum… “Aşk” diyordun “Kırmızı… Kan gibi…” Peşinden geldiğin sorgusuz bir ölüme teslim ediyordun kalan ömrünü bir ayrılık parkında.
“Hayat” diyordun…
Sen yoktun orada… Ben yoktum… “Biz” vardık sevgili…
Yanlışıyla, doğrusuyla…
O ayrılık parkında kırmak istemiştim gönlümün zincirlerini. İsmin ne zaman ıslansa dudağımda “canım” diyordun. Sol yanım acıyordu gözlerine değdiğinde gözlerim. Unuttum… Sahi ne renkti senin gözlerin, gözlerime düş/tüğünde hüzünlerin.
Hiç beklemediğim bir anda çocuk parkında oynuyordu düşlerimiz hani. Hayat kanıyordu sözlerimizde, aşk kırmızıya boyanıyor, damarlarımıza dolanıyordu. En çok gamzelerimi öpmek istediğinde sana coşmak istiyordu yüreğim. Gerçeklerin sınır dışına koşmak istediğimde yüreğim kor’du, biliyordum zordu dizlerimde derman yoktu. Geri dönüş yolları bir kordan da öteydi yüreklerimizde. Zaman haince eriyordu ellerimizde ve tüm kararları avuçlarıma bırakıyordun ikimize dair.
Nabzım sustuğunda hayata az kalırdım senden habersiz. Oysa elini yüreğime koyduğunda başlardı ömrüm. Sesin çınlarken kulaklarımda, gözlerimi açardım gecenin ışıklı çiçeklerine. Ellerinin değdiği her çiçek yokluğunda aydınlatıyor odamı yar. Solunca yenilerini alacaktın ya hani. Yaprak yaprak çoğalıp yeşeriyor hepsi. Ellerinin değdiği hiçbir çiçek solmaz ki sevgili.
Günlerden düşertesiydi…
“Elimi tut derin bir kordan geçiyoruz” dedim içimden…
Duymadın…
“Yüreğimize kadar yanacağız sokul bana
Gözlerime bak ve yüreğime ak sorgusuzca
Birlikte boğulmak istiyorum” dedim…
Duymadın kalbimin sesini.
Gittin..
Beni yanına almadan…
“Gitme” diyemedim.
Çıkmazdı buralarda sokaklar…
Gelemedim.
Gözlerimi sulara bıraktım…
Dokunduğun bir çiçektim
Ölmedim sevgili
Ö-le-me-dim…
Temmuz 2008
Ayşegül TEZCAN