7
Yorum
1
Beğeni
0,0
Puan
1382
Okunma

Dakikalar doksana yaklaşırken, durum bakıyorsun 2-0. Ruhsuz oyuncular, t.direktör acayip, ön masadan biri seni çağırıyor, gel kardeş muhabbet edelim. Adama sana küfretmiş gibi bakıyorsun. Sonra miden ağrıyor, bağırsakların şişiyor. Dışarı çıkıyorsun.
İçtiğin sigaraya küfrediyorsun.
Kibrite küfrediyorsun.
Kendine kızıyorsun.
Yazamadığın için kendine trip atıyorsun.
Gece on iki mi, on bir mi yoksa iki mi, üç mü?
Siyahı seviyorsun sonra, insanlar seni siyah görüyor, içinden ne geçerse geçsin, sonra kibritin bitiyor, birinden sigarayı gösterip ateş istiyorsun, adam dilenci zannediyor seni o halde, gülüyorsun. Bugün Ayşe’nin spor yapıp da zayıflamadığı bilmem kaçıncı gün oluyor. Yıllardır aynı hayali kuruyoruz; bir türlü beraber izleyemediğimiz filmi, beraber izleme anını. Para sayıyor, bozukluklardan yüz lirayı çıkarınca ’oley’ diye bağırıyor. O ’oley’ diye bağırırken biri otomatik tüfeğin birini dışarı doğrultuyor. Lakabını başçavuş koyduğum aşağıda telefonla konuşurken, konuştuğu birine kızıyor; ben tüfeği halka doğrultana kızıyorum. ’Ne yapıyorsun sen ya’ diyorum, ’millete ne tüfek doğrultuyorsun?
’Korksunlar’ diyor. Otomatik olarak şarjörü boşaltıyorum ağzımdan. Sırf takışıp, kavga etmemek için susuyorum sonra ama ikazım karşısında şaşırıyor. Başçavuş gülüyor, elinde televizyonda bolca reklamı yapılan markanın kulplu bardağıyla çay içiyor. Ben az önce bitirdim.
Bugün Salı, bazı salıların önceden planlanmış özel mahiyetleri olabilir. Böyle bir durum yok, yalnızca yorulacağız. Burnumuzdaki sıvının siyah olarak çıktığını görünce, şaşırıp,hatta ilgiyle takip edeceğiz bu süreci. Sırf bu yüzden çocukken kömür taşımıştım. Burnundan siyah çıkacak sıvıya aşık olmak için.
Ayşe’yle yine eskisi gibi her şeyden bahsedebiliriz. Arabalar, çocuklar, nemli duvarlar, gelip de görmemeler, haftalarca habersiz kalmalar, telefonda aylarca sesini duymamalar. İnsan sevdiği birinin sesini duyunca heyecanlanır değil mi? Hafiften bir ter basar, sanki yanındadır o telefonda konuştuğu. Belki yanında olsa uzaklaşmak isteyecek, terlemeyecek; hatta nefret kusabilecektir. Birkaç sene önce böyle olmadığı için kimseyi suçlayamayız ama anlık artık resim çekip gönderebilmenin cazibesi var. Herkes görmek zorunda değil her zaman katlanamadığın yüzüne. Ayşe’de yüzünü, yanaklarını, yaban geyiklerini andıran gözlerini, sıcak saman harını anımsatan bacaklarını seviyor: hatta ayaklarını daha fazla. Mayosu nerdeyse kıçından düşecek kadına beraber güldüğümüz günde ayaklarını seviyordu; hatta ayakkabılarını. Evet, ayakkabılarını benden daha çok seviyordu.
Uzun zaman sonra aldığım gömleğin espri yeteneği sahibi olduğunu bilmiyordum. Üzerime giyince bana bir şeyler oluyor, kendimi yakışıklı hissediyorum. Belki de bugün Salı olduğu içindir ama hiç unutamıyorum, sırf yüzüm, elbiselerim kapkara is diye sigaramı yakmak istemeyen genci. Sonra posta muhabbeti ettiğimiz Muaz’ın ismini unuttum. Hoşuna gitmedi bir tek onun ismini unutmam. Posta muhabbeti benim de hoşuma gitmemişti, ’ben yüzüne bakmazken, illa ki yüzüme yüzüme bakan genç bayanın’ henüz ayak sesleri kesilmemişti. Duymuş olmalıydı bizi, evet. Posta muhabbeti ederken, içine ister istemez beni de dahil etmişti Muaz. Başka bir zaman olamaz mıydı?
Salı. Bugün haddinden fazla sarılmak istiyorum kendime. Kollarımı seviyorum. Onlarla pek çok şey beceremesem de, yapacak daha çok şey var. Kendime sarılıp, uyumayı ama bir şartla: gün doğumunu yalnız karşılamalıyım, ayaklarım suyun içerisinde iken.
Ne zaman Ayşe kucaklamak istese birini, o çok sevdiği ayaklarının ucuna basıyor. Sanırım başparmağının tırnağı bu yüzden değişik gözüküyor. Ona kendine sarılmayı öğretecek değilim bu yaştan sonra ama denemesi gerektiğini söyleyebilirim. Yüz yüze olabilir ve ben ona istediğim her şeyi söylemiş olmalıyım.
Ekmek arasına peynir, tahin pekmez ve zeytin koyup, taze demlenmiş çayla yapacağım bir kahvaltı; hayır yarın yok, bugün, herhangi bir Salı ancak yine de hiç unutmak istemeyeceğim bir takvimle bağdaşırken, telefonun sesini düzeltmek için kürdanla biraz kulaklık girişini kurcalamak gerekiyordu.
Rüyamda terleyen havluyu üzerime seriyordum. Bir antrenör daha terk ederken kulübeyi, belki, belki başka bir zaman heyecanlanıp, mutlu da oluruz diyordum. Yasal uyuşturuculardan, elde tutulur olanına geçiş yaparken, belirli gün hızla erimeye devam ediyordu.
Hayır, yorulmamıştım, bir Salı daha kaldırabilirdim o çok sevdiğim kollarımla emeği. Ne de olsa yasal olan uyuşturunca, kollarıma tapınaklar çizmiş oluyordum.