Radyo hayatımıza girdiği zamanlar, çocuk aklımızla insanların içine nasıl sığdıklarını düşünür bir türlü akıl erdiremezdik.

Hani o meşhur film vizonteledeki “ Zeki Müren de bizi görecek mi? ” diye soran insanlar gibi… Hoş ülkemizde birçok yerin halâ suyu, elektriği, yolu bulunmadığına göre ücra köşelerde bu dünyadan bihaber yaşayanların olduğunu varsayıyorum ben.


Bir yandan her konuda teknolojiden yararlanırken bir yandan da teknoloji sayesinde kandırma, dolandırma vb durumlar da meydana gelmekte.
VE
İnsanoğlu her şeye kanar oldu günümüzde. Bazıları söylenenlerin doğruluğuna o kadar inanıyor ki, körü körüne saplanıp kalıyor söylenene.

Bazıları teknolojinin ne kadar ileri olduğunu unutup, söylediklerini inkâr etme yoluna giderken, hoop durun bakalım ben buradayım diyor google amca.
Medyada isminiz biliniyorsa ya da google amcaya bir kez bile merhaba dediyseniz eğer unutulmuyorsunuz. Siz unutulmak isteseniz de Osizi asla unutmuyor.

Özellikle siyasilerin inkâr yoluna gittikleri söylevlerini ortaya döküveriyor hemencecik. Girin adımı bakalım neler çıkacak hakkımda?


Şimdiii, efendim çook eski zamanlarda"Sülün Osman" olarak bilinen ünlü dolandırıcıyı da haliyle unutmamış google amca. Anlı şanlı resimleriyle neler yaptıklarını bir bir seriyor önümüze tıkladığımız zaman.

Adını duyurduğu ilk "işini" 1948 yılında Fatih’te yeni tuttuğu evin sahibini dolandırarak yapmış. 1950 ve 60’lı yıllardaki "işleriyle" ün kazanan "Sülün Osman", tramvay, Galata Kulesi, kent meydanlarındaki saatler, şehir hatları vapurları gibi kamu mallarını saf vatandaşlara ’satarak’ ya da ’kiraya vererek’ efsane haline gelmiş.

Bu olaylar Kemal Sunal’ın filmlerine de konu olmuştur. Galata Köprüsü’nü satmak üzereyken tesadüfen yakalanmış.


Dolandırıcılıktan söz etmişken:

’’Cennetten size yer vereceğiz’’ vaadiyle dolandırıcılık yapanların yanı sıra hani “şeytanın bile aklına gelmez” denilen cinsten dolandırıcılık yapanlar da var. Ancak bunlara kananlara ne demeli?


Başka bir açıdan baktığımızda google amcanın bizim önümüze serdiği ve çok normal bir şey yapılıyormuşcasına kimsenin dokunmadığı olaylar var.

Özellikle din istismar edilerek para kazanmak bazıları için çok kolay.

İşte o örneklerden biri: 17 Ağustos depreminden sonra söylediği "Mevlam zina yuvalarını vurdu" deyip Yalova, İzmit, Adapazarı gibi yerlerin adını veren “Cübbeli Ahmet” lâkabıyla anılan zatın yaptıkları.


Zat-ı şahaneleri diyorlar ki: benim derneğim Ahmet Yesevi’dir, Ahmet Yeseviye yardım yapanlar güvenebilirler. Benim adıma başka yere yardım toplayanlar yalancıdır.

Hindistan’dan getirilen “UD” adı verilen misk kokusunu dükkânında sattığını anlatırken, yirmi veya otuz sene arası yıllanmış Ud geldi. Ben bir otuz senelik almıştım, bir on sene de ben de bekledi. Bitmedi mi diyeceksiniz? Mikail amcanın dediği gibi ben böyle değdirip, çekiyorum. Çünkü çok pahalı. Bunu Hindistan da yıllandırıyorlar. Kaynağını, yerini bulduk diyor.

Ve devam ediyor

“Aleyküm bil Udi fi sebai şifa” Yedi şifa bulursunuz, Buhari hadisi. Miski Amberi Rasulüllah kendisi sürerdi, severdi, sürünürdü. Kâinatın Efendisinin kokladığı koku, ama hakikisidir. Hakiki Ceylanın göbek kanıdır.”

Diye de izah ediyor. Anlayan varsa beri gelsin. Ceylanın göbek kanından nasıl bir misk elde edilir?

Alanlara Allah akıl fikir versin Allah insanı bu şarlatanların eline dşürecek kadar akıldan fikirden yoksun kılmasın.



Kutsal su rezaleti.

Ve yine bu zat-ı şahanelerinin parasal icadı Hz. Muhammed’in saçının değdiği su dediği i o su için mevlid okuyup suyun ambalajlanması işlemine de bizzat katılıp Kandil gecesi dağıtılacağını Facebook hesabından paylaşıp bu eylemini ayrıca gazetelere çıkarak duyuran bu şahsa, efendi efendi sen ne yapıyorsun diyen bir kişi bile yok.


Bre zındık sen Hz Muhamed’ in saçının yıkandığı suyu nereden buldun?
İmkânsız olmaz da, senin çok üstün yeteneklerin var ya hani bu sayede hadi buldun diyelim: müslümanım diyen birinin bunu pazarlamasının da, sevap olduğu da yazıyor mu yol göstericimiz Kur’an da?

Tövbe tövbeeeee hakikaten adamı bin kere günaha sokar bu şaklabanlar.



İnsan böyle şaklabanlıkla para kazanma yoluna giderse, az da olsa bilinç altına günah kelimesi yerleşiyor ki, bu zatın en son buluşu önce kendisini düşünüp ama sonra eh benim gibiler de yararlansın deyip, yine ticarete döktüğü KEFEN davası.

Zat-ı şahanelerinin inkâr ettiği konuşmasını Google amcaya sordum hemen döküverdi önüme.

“Allah hayırlı uzun ömür versin, kefen geldi. Naapıyım arkadaş, “Kefenin cebi yok, geçimin yolu yok” buda benden katkı olsun.) Üzerine üç tane şey yazdım, ismi şeriflerden. Kumaşına da öyle bir dokuma yapıldı ki, öbürleri, imamın elinde kalıyordu. “

Demek ki, onun yaptığı kefen piyasaya çıkmadan önce kefenin yırtılmasıyla insanların bir yerleri gözükerek toprağa veriliyordu.

(Lâ havle velâ kuvvete illâ billâhil aliyyül azim…)



“La ilahe illa ente sübhaneke….” Bu, ölünün kefenine yazılıp onunla defnedilirse, Şahabettin Sühreverdi Söylüyor. Allah’ Teala, bu meyyitin lisanıyla sorgu sual meleklerini cevabıyla rahatça konuşturur. O kişi mezarında korkmaz, dehşete kapılmaz. Kabrinde cennetten bir pencere açar, cennet bahçelerinden bir bahçe yapar. “

Yok yaaa bu kadar basit demek ve sendenizin bu denli maharetleri var.

Tövbe tövbeeee….
Valllahi billahi de sen ve senin gibiler insanı zorla deli ederler!



Diyor ki hazret, amel etmek isteyenler bunu önceden yazdırsın, çocuklarına vasiyet etsin ki, yanlışlıkla duasız kefenle gömmesinler.

Korkusu öbür dünya mı, yoksa fazla satmak mı siz bilin bakalım? !

Daha daha neler anlatıyor akla ziyan. Link aşağıda. Önce dinleyin sonra benim gibi dellenin.

www.youtube.com/watch? v=wqrOHRyzwlM

Hâl böyle olunca böyleleri jetskiye de biner adalara modalara da gider! ...

“ Allah seni davul eylesin bizi de tokmak”



Hâdiye KAPTAN