2
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
562
Okunma
Özgürlüğümü öyle çok seviyorum ki bu bana Kâlû Belâ’da verilmiş en büyük hediye.
O nedenle sık sık buna şükrederek onu her bir şeye karşı korumaya çalışırım.
İnanacak mısın? Dediklerinde “belki” diyebilirdim ama bunun bir zorunluluk olmadığını, bilakis soruyu soran Zât’ın, bu başlangıçla beni sonsuz güzelliğe ve mutlak bir özgürlüğe hazırladığını, bunun kaçırılmaz bir fırsat olduğunu fark ederek hiç tereddütsüz hatta şükür ile evet dedim. Bütün varlığımla Yaratanıma koşulsuz iman ettim.
Bu teklif beraberinde tercih fırsatını vermesine rağmen hayır demek şöyle dursun bilakis minnetle kabul edilirdi ki bende öyle yaptım.
Böyle bir teklifi esaret saymayacak kadar akıllı olduğumu da o zaman fark ettim.
Beni olaylar karşısında hep dimdik kılan, asla yalnız bırakmayan, güçlüğü bertaraf edecek kolaylığı görmemi sağlayacak feraseti vererek anında karşılık bulmamdan dolayı, sadece sınırlı bir hayat için yaratılmayacak kadar önemli olduğumu kavradıkça karşılaştığım her deneyimle değerimi daha da iyi anladım.
Zaten irademi ne yönde kullanacağımı görmek istiyordu benden ve o nedenle teklif ile beraber reddetme fırsatını da vermesi hürriyetin bana ait olduğunun kanıtı su götürmez bir gerçekti…
İsterse var etmeyebilir, isterse de yok edebilirdi ama o varlığı sevmiş ve sevdirmişti.
Var olmanın teşekkürü ona rağmen değil onunla beraber hareket etmek ise akleden her kalbin isteğidir.
İnsanın ötekileştirdiği her şeyle kavgalı olmasında önüne geçecek tek seçenektir aslında, çünkü insanın sorunu vesaireler değil sadece kendisidir.
O’na itaat etmenin ayrıcalığını da kendisi dışında tüm şeylere efendi olunacağını imandan öğrendim.
İşte ben öyle iman ettim.
Bu inançtı beni yücelten, insan olma şerefini binliğime bahşeden, diğer canlılarla aramızdaki farkı belirleyerek,
Ona, buna, şuna, batana, kaybolana, gidecek, yitecek olana bağlanmamayı da öğretti.
Benim ipim o kadar kavi o kadar uzundu ki en mahir dağcının ipi gibi sadece Everest’in zirvesinde de bitmeyecek, daha öteler var diyecekti…
Öyle bir yer görmüştüm ki; oradan bakıldığında bu zirve değil o dağı taşıyan dünya bile nokta değildi...
Sonra bana bu Hürriyet çok şeyler daha öğretti.
Olacaksan sen “en” olmalısın...
En güçlü,
En mütevazı,
En onurlu ve şerefli…
Kalbinde beklediğin ne kadar arzu varsa verebilme kabiliyeti en önce sende olmalıydı.
Bitimsiz varlık senin olsa da yine de bir tırnağına karşılık gelmediğini de anlatır.
Bu bi doyumsuzluk ya da tamah değildi. Beni var eden Zât’ın Ganî olmasının benim ruhumdan yansıyan cömertliğini, üzerime takındığım güzelliğini, şefkatini, letafetini temsildi sadece…
Ve yine öğretti İman…
Kimseyi düzeltemezsin.
Herkes olduğu gibi lazımdı...
Olması lazımdır ki olsun, olan olmalıydı, lazım olan olur, olmuyorsa da hayır olmayandadır…
Kimse bir başkası için yaratılmadı, ne istiyorsan o sensin, çünkü bunun için “sen sensin”.
Her adım bir eğitim...
Kendi kendini sevmeyi öğrendiğinde sevileceksin, ihtiyaçsızlığınla güçleneceksin, kanaatin kadar zenginleşecek, her durumu aynı sevecenlikle kabullendiğinde yüceleceksin.
Bir ondan isteyeceksin, verdiğinde de ondan verdiğini bilecek, belki sadece sebep olduğuna sevineceksin.
Aldığında hüzünlenirken bir fazlasıyla icabet edeceksin, belkide iki, üç…
Ve…
Aşk’ın sen olduğunu anladığında sûretlere küsmeyecek, doğru sevginin yanlış meyyâliyle acının suçunu Aşk’a yüklemeyeceksin.
Doğru zamanda doğruyu yaşamak için istiyorsan kalbini düzelteceksin.
Ne varlığa sevinirsin ne yokluğa yerinirsin ...(Yunus Emre)
Artık aradığın O, bulduğun sensin...
İşte şimdi sevinebilirsin…
Zehra Asuman –Denemeler
24.10.2015