1
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
439
Okunma
Saat on biri yirmi beş geçiyordu, her saniye artık bir ömür kadar uzundu. Kuru bir ilkbahar
gecesinde her yer karanlık ve loştu. Hislerim, dişlerimin arasından çıkan her
harfe nazaran köreliyordu. Renkler, kara kalem kâğıdından esinlenerek soluklaşıyordu. Ben
konuştukça, sen masum bir çocuk gibi susuyordun. Bize şahit yıldızlara inat dualarım
heveslerimde saklanıyordu. Gözünden akan her katre, saçlarıma bir ak daha düşürüyordu, kalbimi
en saklı sırlarına değin tıkıyordu. Suskunluğun, boğazımı ölüm susuzluğu çekercesine
kurutuyordu, ellerim sanki benim değillermiş gibi titriyordu. Kuru bir ilkbahar gecesinde derin
derin üşüyordum. Saat on biri yirmi beş geçiyordu ve ben bütün umutlarını ve hayallerini geride
bırakmış bir şekilde, zifiri sükûnete doğru yürüyordum.