7
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
920
Okunma
Hayat, medyum Nazifenin villasının ışığı ile aydınlanırken.
Akşamdan kalma memleketin Ahmet’leri geleceklerini masaya yatırdı.
Bilimsellik adına her şey saydam bir masa üzerinde elli bir kağıdının eşliğinde yapıldı.
Nazife gayet rahat bir şekilde Ahmet ile kaderi arasına girdi.
Şeytan bu işe çok kızacak fakat ne yapalım, Nazife konuya el atınca, şeytan hiç kullanmadığı bir sözü kullanmıştır;
- Lanet olsun Nazife sana, beni de geçtin bravo!
Nazifenin Tanrısı bana kızmaz umarım.
Sanatı ve sanatçıyı seven milletimizde kadere katkı kampanyasına iştirak etmek için, telefon hatlarını zorlamaya ve aynı zamanda milli sermayeye katkıda bulunmaya başladılar.
Tv kanalındaki masada oturan medyum Nazife elindeki elli bir kağıdında Ahmet’in kaderine bakmaya başladı.
Ahmet’in kaderi elli bir kağıdında görülmüş, ama bunu sadece Nazife görmüş.
Ya Ahmet, O görmedi mi?
Hayır O’nda görecek göz yok, o sadece duymakla yetindi.
O ara baskın olur korkusu sezdi Ahmet,
- gı Nazife şimcik birileri basarsa he, ne olur he.
Nazife bu, kim basabilir ki?
Nazife resmi bir kurum.
Mahalle arasında suya bakan medyum olsa şimdiden Rusya’ya kürek cezasına yollanmıştı.
Ama bu kurumsal bir Nazife, kurumsal, Tanrı ile ortak nasıl olsa. Hisse paylarını bilmiyorum ama aklıma da takılmıyor değil hani…
Nazife’nin Tanrısının ne kazancı var ki Nazife’ye Ahmet’in gelecek ile ilgili kaderinin bilgilerini veriyor.
Neyse o Tanrısı ile Nazife arasında, bizi ilgilendirmez.
Ve bu medyumluğa ev sahipliğini ulusal bir televizyon kanalı öncülük ediyor.
Daha önceki yıllarda sakallı bulduğu her düşkünün evine baskın yapmıştı bu kanal, ne için?
Medyum oldukları için.
Rezilliğin biri bin para diye yayınlarını da hatırlıyorum.
Şimdi ev sahibi kendisi ve yine aynı rezilliğin biri bin para.
Çünkü Ahmet bin lirası ile rezil oluyor.
.........
Bu yazı hayal ürünü değildir.
Bende inanamıyorum ama gerçek.