5
Yorum
3
Beğeni
0,0
Puan
1558
Okunma
Tam karşımdaydı, Alaybey peronunun karşı tarafındaydı, farklı yöne gidendi, tam karşımda. Önce farketmedim, sarı çizgilerle oyun oynuyordum, trenin gelmesine üç dakika vardı.
Sarı çizgi, bir ileri, bir geri, sarı çizgi bir adım önü ölüm, çünkü o sınırı geçmek yasak. Yasak çiğnemek hobim.
Şöyle düşünsek, herkes yasaklara uyan kişilikte olsaydı yasaklara neden ihtiyaç duyulsundu. Bir ihtiyacı karşılıyorum. Sigara yasağının olduğu bir yerde bir fırt ne kadar doyumsuz biliyor musunuz, nerden bileceksiniz. Yasak delmekten sıkıldım, şöyle bir kafamı kaldırdım, sarı tişörtüyle bana gülümsüyordu. Üzerindeki mavi renk olsaydı yine onu farkeder miydim bilimiyorum, ama heralde farkederdim, güzel gülümsüyordu. Sarı sarı gülümsüyordu. Öyle gülümseyen, sarı sarı gülümseyen, yasak yasak gülümseyene adam insanına, gri gri gülümsedim. Çünkü üzerimde gri tişörtüm vardı. O sabah sarı gömleğimi giyecekken üzerindeki hafif lekeyi gördüğüm için vazgeçtiğimi hatırladım. Bildiğin ıskalamışım bay gülümseyişle pişti olmayı. Birisiyle pişti olmayı bu kadar isteyeceğim aklıma gelmezdi.
Gri gri gülümsedim, sarı çizgilerle oyunuma geri döndüm . Sarı çizgi sınırını geç , geri ,ölüm, geri, ölüm, hayat, ölüm, hayat…
Kafamı kaldırdım aynı oyunu oynuyor bay gülümseyiş, ’Hey Anna Karanina benim.’ diyesim geldi. Metrom geldi.
geldi
Sarı çizgiyi geçtim, dikkat kapılar kapanacak, bindim, gittim.
Ertesi gün aynı saatte yine karşımdaydı, trenin gelmesine iki dakika vardı, tam ağzımı kocaman açmış esnerken onu gördüm. Gülümsüyordu yine, son zamanlarda yaşadığım en güzel yineydi bu yine, yine gülümsüyordu. Öyle tanıdık , öyle samimi, ‘Ne yapıyorsan sana eşlik etmek isterim.’ der gibi o da esnedi. ama ağzını elleriyle kapadı, çok kibar. Utandım esnemem bittiği halde azcık daha kalmış gibi yapıp avucumu kibarca ağzıma kapatıp esnememi sonlandırdım.
Hâlâ samimi samimi gülümsüyordu. ’Naber kanka, çok kibarsın, karizma ve nazik. Nezaket eksikliğimi hoş gör bir daha esnerken ağzımı kapatacağım valla söz bak.’ diyesim geldi
geldi
metrom geldi.
Sarı çizgiyi geçtim, kapılar kapanacak, bindim gittim. Üstünde mavi renk vardı, ben de mor.
Ertesi gün aynı saatte sarı çizgiye gelip duruşumun onuncu saniyesi falandı, ne çizgi oyunu oynadım sayın okuyucular yemin ederim ne ağzımı açarak ya da kibarca elimle kapatarak esnedim. Hemencecik karşıya baktım, yok, dememe kalmadı tam karşımda bitiverdi, öyle samimi gülümsedi, ‘Gelmez olur muyum kız hiç.’ der gibi tatlı tatlı, şeker şeker gülümsedi.. Ama olmaz ki bununla kavga da edilmez. ’Nerede kaldın, geciktin.’ diye niyaz da edilmez. Kavga etmek iyi bir şey olmadığını anlatır gibi gülümsedi. ’Yani ben de kavga etmek istemiyorum da, işte bilirsin kadınların ruhunda var nazlanmak, ondan şeyettim.’ der gibi gülümsedim. ‘Olsun sen şeyetme. Ben sana böyle gülümseyerek de kavgayı tarif ederim.’ der gibi gülümsedi. ’Bu kadar çok gülümseyerek dikkat çekiyoruz, çevremize baksana, her insanın içinde bir takım kavgalar, kavgaya tutuşmuş, sereserpe kavga ediyorlar. Onların yanında böyle gülümsememiz pek şeye kaçıyor.’ dememe kalmadı metroyu kaçırıyordum, sarı çizgiyi geçtim, kapılar kapanacak bindim, gittim. Üstünde siyah vardı, benim kırmızı.
Ertesi gün ve daha ertesi gün ve bir gün daha böyle devam etti. Sadece gülümseyerek içimdeki geniş bir dünyanın bir kısmını tanımıştı. Bir kaç kere uyuşmazlığa da düşmüştük. Ben vapurun kıç tarafında oturup, saçlarımı rüzgara bırakmayı sevdiğimi söylemiştim, onun doğuştan bir göz alerjisi vardı. Rüzgar ağlatırmış onu. Öyle gülümseyen insanı, insan ağlatır mı? ’Aman dert etme.’ diyerek gülümsedim ’Senden ileri mi, içerde otururuz. Martı saymaca oynarız.’ dedim. Yerin binlerce metre altında telepatikleşmemiz oldukça romantikti tabi. Arada tavırlar koymuştum. ’Bak ben her gülümseyene aşık olacak kız değilim.’ falan gibisinden. ’Kendini kaptırma bana, I was crazy with love dedirtme doktora.’ gibisinden bir şeyler de geveledim. ’A hiç biri B hepsi’ diyerek beni susturdu yine hınzır.
İki kere de bahtiyar olmuştuk, neden mi? Çünkü , pişti olmuştuk Sayın okuyucular. Son iki gün aynı renk giyinmeyi başarmıştık. Bir gün ikimiz de tertemiz banyo fayansları gibi bembeyazdık, bir gün de dünyanın tüm denizlerini biz taşırmış gibi ikimizde mavi.
Ertesi gün onun peronu yönüne götürdü beni ayaklarım. Ne sürpriz olacaktı ama. Aynı yöne gidecektik...