4
Yorum
2
Beğeni
0,0
Puan
840
Okunma

Gözerimin sonsuz ufuklarında “SENA” benzer bir noktaya odaklanmışken ayaklarımın altında kumdan eksibeler ve sen denizin yüzeyinde seke seke gidiyorsun! Başım üstünden uçup gitmekte olan martılardan, hemen yanı başıma birkaç tüy düşüyor!
Sen gittin gideli buralar yalnızlık kokuyor, çimenler kuruyor, otlar sararıyor. Ve giderken beni almadan gittiğine kızamıyorum, hayret! “Beni “ derken sendeki benden bahsediyorum. Ve giderken neden düşlerimi benden ç/alıp götürdün?
Az sonra güneş batmış olacak, sensiz gecenin karanlığı beni boğmaması için düşlerini kır evimin beyaz kireç badanalı duvarında izlemeye koyulacağım; bir sinema salonunda film izler gibi…
Sen gittikten sonra leyleklerin göçüyle sonbaharın geldiğini hatırladım ve parmaklarımda yuva yapmış kırlangıçlar bir bir göçe doğru yol aldılar. Sahi sen gideli iki mevsim oldu mu? Oysa ben iki çarpı dört mevsim kadar uzun bir süre olduğunu düşünüyorum.
Geceleri mor renkli rüyalar görüyorum; kapkara kâbuslarla rüyalara giriş yapıyorum sonra seni arama sekansları ve rüyanın sonuç bölümünde her zaman ki gibi ellerim boş kalıyor ve sen benden uzaklaşmış olarak, mor rüyalarımdan uyanıyorum!
Ayrılık, acı bir öksürük gibi gelir; geldiği gibi de alıp götürür. (DR)
Şimdi vakit gece yarısı, ne senden yana bir fısıltı ne de kokun var; yoksa yaşlılıktan mı hem duymuyor hem de koku alamıyor olabilir miyim? Yok, yok ağaçlardaki birkaç huysuz serçelere de sordum; onlar da ne bir fısıltı ne de bir koku almadıklarını söylediler. Yalan atıyorsam iki gözümsün!
Sonbaharın ilk sabahına hüzünle uyandım. Elimi yüzümü yıkadım ve “sen bir ilkbahar güneşiyle uyandın mı hiç” şarkısını dinleyerek kahvaltımı yapıyorum. Soframda bir sen eksik her şey var! Lodos, solgun güneş var, deniz dalgaların sıcak akıntısına kapılıp giden göçmen kuşları görüyorum ve sen eksik bir sonbahar sabahındayım…
Saatler mi durmuş yoksa zaman mı; kum saatindeki kumlar bile onlardan daha hızlı akmakta.
İşte ölümlü dünya! Ayrı olma durumu, yaşadığımız süreçte çeşit çeşit ayrılıklarla bizi derinden üzüyor, bizden uzaklaşanlara özlettiriyordur. Kimi zaman yanımızda olanlar, bizimle yaşayanlar kimi zaman uzaktaki varlıklarımızdan ayrılıp, ayrılığın acı ıstırabını yüreğimizden hissediyoruz. İşte bu hayat, abu! Hayat…
“Gönül” bahçemizdeki otları biçtim; sonbaharın gelişiyle onlar da iyice sararıp soldular. Bununla birlikte Kırlangıçların, çamurdan ördükleri aşiyanları örümcek ağları sarmıştı. Ayrıca bahçe önündeki posta kutusunun, ilgisizlikten dış cephe boyaları sökülüp dökülmüş haldeydi.
İşte bazı insanların harap olma durumu; nesnelerde olduğu gibi insanların da sevgisizlikten, ilgisizlikten çürüyüp gitmesidir AŞKSIZLIK! Sensizlik; yeryüzünde diri diri yaşıyorken bitkisel hayata girmektir bir bakıma…
VE…
Sonbaharın sarı rengine bürünen ellerimle topluyorum darmadağın olan özlemlerimi... Serin esen rüzgâr savurdukça tozlu topraklı yollarda beni aklıma düşüyorsun bir kez daha... Sahi sen de özlüyor musun beni, seni özlediğim kadar?
Patetik Mektuplar/ 2BİN15___ Deman Ronahi