8
Yorum
1
Beğeni
0,0
Puan
1279
Okunma

Ölümlerin, cellâtlarıyla kol kola gezdiği bir coğrafyadan, tetikçilerin kele başı mesaisi sayesinde dünya silahlar örgütlerin palazlandığı bir uzay çağın derinliklerinden yazıyorum bunları…
Ah Simya’m! Eskiden çiçek, kuş motifli zarflar içinde beyaz kâğıtlara sevgiyle kutsanmış sevda sözcüklerini, aşk dizelerini sıralardık. Şimdi imkânı yok! Ne zarflarımız vardır beyaz ne de duygularımız vardır sevgi dolusu…
Bir teknolojidir hızla gelip gidiyor, parmaklar arasında “gönder” talimatıyla kısa mesajlarla aşk destanlarını yazmaya çabalıyoruz fakat mümkün değil; çünkü metalik bir ses, soğuk cılız kelimeler raptiye gibi duygularımıza saplanır gibi oluyor.
Ne yazsak ne düşünsek politik… Oysa apolitik zamanlarda sade, gerçek ve süssüz aşklarla büyüdük, büyütülmüştük. Şimdi ne yazsak ya sanal ya da yalan gibi duruyor; yalanları kanıksadık, yüzsüzleştik adeta. Kime karşı mı? Sevdiklerimize karşı makineleşen duygularımızla, sahici olmayan aletlerle duygularımız Titanik gemisinin çarptığı buz dağlarından buz ç/alarak buzlaştı; buzlaşan duygular neye yarar ki…
Modern cinayetlerin, intiharların eşiğinde kalan insanlar artık AVM’lerde torba torba mutluluğu, sevinçleri satın alıyorlar! Ne garip değil mi? Kapitalizmin bu buluşu ne kadar mutsuz insanlar varsa onların derdine çare bulmanın haklı gururunu yaşıyorlar; ne kadar çok alış veriş o kadar sevincizm! Tüketicilerin mutluluğu, kapitalizmin neşesinin ahenkle dansına gark oluyor dünya!
Ben de bugün bir AVM’nin içinde mutlu olmak için değil hayata kalmak için “kampanyalı, Halk günü ” ürünlerinden yararlanarak asgari ücretimi sarsmasın diye geldim! İnan! Aybaşını nasıl getireceğim diye kara kara düşünmeye başladım velhasıl tüketmekle mutlu olunmuyor! Oysa yanı başımda duran, cüzdanında bir sürü kart olan bir beyefendiye sordum
“Niye bu kadar çok kart?” adam yabani bir gözle, alayla ve kahkahalara tarak:
“Bunlar kart değil, bunlar her kapıyı açan Anahtarlardır!”
Şimdi “ben de mi ?” diye soruyorum fakat cevapsız kalıyorum…
Ah Simya’m! Bu kadar sorunsallıklardan sonra insanın aklına sevici kelimeler gelmiyor ki!
Senden yana duyduklarımın yalancısı olarak senin bir cennet hayatını yaşadığına dair duyumlar aldım. Altında son model bir araba, elin altında altın tasmalı bir köpek, adına katlar ve cennetten ç/alınmış bir evin varmış! Kıskanmıyorum inan çünkü aklını kullanıp yoksul âşıktansa duygusuz, yaşlı bir zengine varman çok ama çok akılıcaydı. İstediğin oldu fakat senin istediğin bir başkasının hayattan ve kendinden vazgeçmesi oldu, biliyor musun?
Ölümlerin, cellâtlarıyla kol kola gezdiği bir coğrafyadan VE insan değerinin parayla ölçüldüğü bir uzay çağın derinliklerinden yazıyorum bunları…
Ah Simya’m! Böyle bir mektubu yazmama sebep olan ben değilim inan. Sinsi ve gizil bir sistemin çarklarından öğütüldüğümün farkında değilim… İnan değiliz!
Bazen hayatın yularını kaçırmış gibi hissediyorum kendimi; kabullenmişlikten başka ne yapabilir ki insan? Bazen de hayatın, hayata sarılmak olduğunu söylerken yalan attığımı düşünüyorum! Oysa Hayatın, paraya sıkı sıkı sarılmak olduğunu ve bunu geç öğrenmenin şaşkınlığı içindeyim.
Ah Simya’m! her şeye rağmen hayat güzel, galiba ben bazen hayatın güzelliğini ya fark etmiyor ya da bazen aşırı duygusallığıma kapılıp hayatın renklerini kaçırıyorum.
Ah Simya’m! Sen hayatını dolu dolu yaşa ben de hayallerimin derinliklerinden masrafsız, zararsız ama sıradan hayatıma devam edeyim… olur mu?
Biliyorum sevgili! Bu mektupta ne kokum ne de gözyaşlarım var. Soğuk klavye tuşlarına dokunmakla yazılmış bir mektuptur!
Hoş çakalsın! Sevgili:)
Patetik Mektuplar/ 2BİN15