3
Yorum
2
Beğeni
0,0
Puan
1518
Okunma


Gün ışığı misali içimizi aydınlatan dostlar vardır. Gönlün sohbet istediği demlerde farkında olmadan yadımıza düşüverirler. Sayıları mahdut da olsa gölgeleri uzundur o muhteşem insanların . Bir fincan kahvenin kırk yıl hatırının olduğu şu fani cihanda onların hatırına yıllar yetmez. “Gönül ne kahve ister ne kahvehane./ Gönül sohbet ister kahve bahane.” dizelerini sayfaya düşüren fani de bu minvalde dostların ne kadar elzem olduğunu ifade etmek cehdiyle kalem oynatmıştır.
Ünsiyet sözcüğünün anlamını eksiksiz karşılayan bakır cezve, köz ; fağfuri fincan, kahve dostluk seremonisinin ayrılmaz parçalarıdır. Fincan bir anlamda zarafeti ve inceliği ile öne çıksa da daha ziyade dostluk ikliminin süsü ve elçisi olma hassasını diğer yoldaşlarıyla birlikte tamamlar. Bizim kültürümüzde kahvenin ayrı bir yeri ve ağırlığı vardır. Konuklara yemekten sonra kahve yapılır. Kız isteme merasimlerinde konuklara kahve ikram edilir. Kahve türkülerimize şarkılarımıza dahi nefes olmuş efsane içecektir.
Başka coğrafyalardan gelip iklimimizde tahta kurulan ve Türk adını ön ad olarak kendine en çok yakıştıran ender içeceklerden bir tanesidir kahve. Türk kahvesi, bizi bize en güzel anlatan içecektir.Karacaoğlan sevgiliye sitemini dile getirirken kahveden yardım almıştır. “ Bana kara diyen dilber kaşların kara değil mi?/ Ağalar beyler içerler kahve de kara değil mi?” renginin karalığına rağmen gün ışığı aydınlığı mesabesinde olan kahve hakkında haddimiz olmayarak biz dahi kalem oynatma gafletinde bulunduk. Bir fincan kahve olma hayalleri kurduğumuz zamanlarda oldu bu fani ömrümüzde. Dilimize en çok şu sözler takıldı o demde. “Bir fincan kahve olsam kırk yıl hatırım vardı./ Ömrümü sana verdim beni sevsen ne vardı.” Sonra, sükut demlerinde kahvenin acısı iz bıraktı damağımızda. Kırk yılı çok aşan zamanlar bizi meşgul etti kahverengi dideler. Bizim kırk yıl hatırımız olmasa da biz kahve rengi gözlerin sahibinin hatırını hep saydık. Bu da yetmedi mütevazı da olsa kahveye dair birkaç satır karaladık çalakalem.
Mırradan kahveye kahveden mırraya yol bulduk. Bazen hüznümüzü emanet ettik kahveye bazen sevincimizi. Kâh dost meclisinde buluştuk kahveyle kâh yalnızlığımıza katık ettik. Köpüğünden esinlenip şiirler yazdık. Telvesi, fincanı, cezvesi şiirlerimize ilham oldu hep. Tüm dünyaya “Türk Kahvesi”namında bir dilberi tanıttık mütevazıca. Sabahın aydınlığında, gecenin karanlığında yoldaş bildik kendimize kahveyi. Dostluğa dair mevzu geçtiğinde cümlenin yakasına iliştirdik gül misali kahveyi. Cümlemiz güzelleşti. Gün ışığı misali içimizi aydınlattı sözcükler. Hasılı kahve bizim aşinamız oldu, biz kahvenin. Biz kahveyi sevdik kahve bizi.
Ankara, 25.04.2015 İbrahim KİLİK