7
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1036
Okunma


Bu gün 23 Nisan, hep neşeyle doluyor insan
Evet bu gün 23 Nisan 2015 Çok fazla acı ve savaş yaşamış bir milletin ulusal bayramı. Şu anda Televizyonda Anıtkabire çelenk konuluyor, tüm protokol da Anıtkabir’de saygı duruşunda, büyük önder Atatürk’e saygı ve minnetlerini sunuyorlar. 23 Nisan 1920 yılında açılan Millet Meclisinin açılışının 95. yılı. Meclis Başkanı Cemil Çiçek onur defterini imzalarken Ata’nın manevi huzurunda bulunmaktan onur duyduğunu yazacak. Televizyonun sağ üst köşesinde Atatürk ve bayrak amblemi.
Öbür taraftan bu gün üç ayların ilk kandili regaip kandili. Sabah erkenden kandil ve bayram mesajları telefonuma düşmeye başladı bile. “Kandiliniz ve 23 nisan ulusal egemenlik bayramınız kutlu olsun.”
Ben ise bilgisayarımda 1948 tarihli Birleşmiş Milletler (BM) soykırım sözleşmesi’nin 2. Ve 3. Maddelerinde ulusal, etnik, ırksal yada dinsel bir grubu, grup niteliğiyle kısmen yada tamamen ortadan kaldırmak kastı ile yapılan eylemin suç olduğunu, Ayrıca Bu durumun hukuki bir kavram olmasına rağmen ve sözleşmenin 6. Maddesinde soykırım kararını sadece yetkili mahkemelerin verebileceğini ve 4. Maddede bu suçun tüzel kişilere değil, gerçek kişilere yöneltilebileceğini okuyorum.
Önümde kocaman bir haber
Avrupa Parlamentosu (AP) 1915 olaylarını “soykırım” olarak nitelendiren karar tasarısını oy çokluğuyla kabul etti. Türkiye AP’ye tepki gösterdi.
Tasarıda “1915-1917 yıllarında Osmanlı İmparatorluğu topraklarında gerçekleşen trajik olayların ‘soykırım’ olduğu” belirtilerek Türkiye’ye 1915 olaylarını “soykırım” olarak tanıma ve arşivlerini açma çağrısı yapılıyor.
Sorgulamaya devam ediyorum.
Büyüklerimizden ermeni çetelerinin rus orduları ile birleşip türk ve müslümanlara yönelik yapılan katliamları ile ilgili dinlediğimiz anılarım canlanıyor ve 1915 olaylarında ermenileri ortadan kaldırmaya yönelik özel bir kast varmıydı, yaşanılan iki milletin karşılıklı acıları savaş koşullarının sonucu olarak yaşanıIan (zorunlu göç) esnasında savaşın ortaya çıkardığı yokluk, korku, ve güven problemlerinden mi kaynaklanıyordu?
Araştırmaya devam ediyorum. Türk Tarih Kurum’unda Ermeni Araştırmaları Masası Başkanı Kemal Çiçek’in, ermeni meselesinde Türkiye’nin resmi bir tezinin olmadığını, Türkiye’de yaygın olan tezlerde, tehcir sırasında ve sonrasında bir çok ermeninin öldüğü kabul edilmekle birlikte, ölümlerin sebebinin sistemli bir devlet politikası olmadığını, savaş koşulları, hastalıklar, İklim, bölgedeki çete ve aşiretlerin saldırıları ve ermenilerin zorunlu göçünü kolaylaştıracak olanakların bulunmaması ve ermenilerin isyan başlatarak bir çok müslüman osmanlı tebaasını öldürdüğünü savunduğunu görüyorum.
Ayrıca Uluç Gürkan’ın yazısında Osmanlı Devletinin, ermenilerin sevk ve iskânı sırasında bazı görevlilerin suiistimalleri ile halktan yasadışı eylemleri olanları tehcir kararları uyarınca Harp Divanı’na sevk ettiğini ve 1973 kişiyi tutuklu olarak yargıladığını, sonuçlanan yargılamalarda, “adam öldürme, yaralama, ermenilerin mallarına zarar verme, çalma, zorla para ve eşya alma, rüşvet, yağma ve yankesicilik, ermeni kızlarıyla izinsiz evlilik ve görevi süiistimal” suçlamalarıyla 67 ölüm cezası; 524 hapis cezası, 68 kürek, para, kale hapsi, pranga ve sürgün cezasının verildiğini okuyorum.
Az sonra televizyon haberlerinde 800 kişinin ölümüyle sonuçlanan mültecilerin bindiği tekne faciasında kaptanın sarhoş olduğu ve tekne batarken güldüğü görüntüleri ile midem bulanıyor.
Akdeniz’de sık sık yaşanan ve aralarında çoğunlukla çocukların bulunduğu bu facialar karşısında türklere sık, sık geçmişleri ile yüzleşmesini tavsiye eden Avrupa Parlemantosu ve Birleşmiş Milletlerin nerede olduğunu, bu mültecilerin kimin sömürüsü nedeni ile yollara düştüğünü ve üzülerek Dünya’da acıların hâla tüm hızı ile devam ettiğini düşünmeden edemiyorum Şu dizeler geliyor aklıma
Ne sevdik, ne sevildik
Kimimiz yendik, kimimiz yenildik
Tükenmeliydi senlik benlik
İnsan olmayı öğrenseydik
Bıraksalardı bizi bize
Bir sen, bir ben
Biz olacaktık.